Kayıtlar

Mayıs, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bank

işte  zırvananın ahalisi gümbür gümbür akan kızıl soykan cepler delik mermiler pırlanta bir bank öğle vurduğunda gölgede kalmış  yeni yetme bir pazar ve omza düşen ırklar işte huzur ziyansız çekilip gitme dünyanın  dünyanın bildirisi kulaklarımda: yaslandığın yerde bir hikmet yok! kuşlardan duyduğum tek düş: inanmanın sırası değil durma! şimdi soğuk yerlerime değen  bir nefes zikir değil, durma! sırası gelmeyen her şey gibi uzaklaş gürleyen meşinlerden/ hür! yakardığında atlar daha hızlı gitmeyecek bitişi geçen bugün olacak  elinde simsiyah giz yol gri/ ellerini pırlantalar sarmış  ellerim sarı/ boynunda aşk bir gerdanlık  sırrım terli/ yüzünde aya sarmış gürz farlarım sönük/ dünya şu! öğle vurduğunda şehri böğründen bir bank yara almamış  oradayım tanrıya şükür  işte huzur ziyansız  işte ben fazlasıyla oradayım  öğle  böğründen  vurduğunda  şehri  bir müddet kendimi asmayı düşüneceğim. —2024

Eski Bir Dosta Karşı Gaddarlaşmak

bulutların üzerinden aştı geçti dört asır milyar kan, hınç, ölüm vicdan elimizin kiri; piri doğurmuş al yüzü nerede hani kır-lan, kaçışlar üç mevsim sevgilim seni bir mevsimde bir şarkıda aradım kaç-defaatle. yığınla moloz şiiri yardım da buldum  hülya denizinden seni hürlüğüme doğrultacak kadar süzengiyi doruklarına varmıştım ruhumun bak bu soğuk, kuz. yarım buza eklediğim lavanta taneleri bulutlardan sarkıttığım aksiyon tınısı eşliğinde yaşıyorum kelimeleri, cumartesi ne ıslak gün!? geliyordum, geldim, geleceğim sana çünkü bıraktığım kuşlar ağzımdan  intikam ile aşk arasında bir yere saldı taşları sözlerin karanlık tarafına çağırıyorum seni henüz yirmilerindeki dizelere vıcık vıcık olmuş taşra nağmelerden kurtarıyorum seni, ebediyete inşa edecek "intikal orduları" şimdinin yokluğunda ne önemi var? her şeyin ve  eski bir dostun. —2024

Billboarda Asılmış Fotoğraflar

budur benim  sahibi yokmuşcasına ördüğüm duvarların partal çehren gerilmekteyken dur bakalım hissedebilecek misin boşluğu harameynden geçen üç kalleş vardı harameynden geçmezsen bir adın yok dünyayı dörde bölsen de etmeyeceksin bir kalleş! birinci kalleş; kallavi elleriyle geçmişti fırtınaları elleriyle aşkı sarmıştı bütün kervanlarda tüm göçlerce bilenen hür biriydi tüm nehirlerin aktığı yöndeydi kalbi beş vakit cehennem başının ucundaydı bildiğimiz ölüm, ölüleri vardı onun. adı; Külemi. Külemi'yi neydi kalleş eyleyen? ikinci kalleş; gözleri bir şahininki kadar küçüktü tüyleri her zaman sarkastik şekilde dikti kendisi tetiğin vücut bulmuş mihenk bulvarıydı boyu kısaydı, kaşları çatık, bıyığı savruk bir cebinde alev, bir cebinde tesbih cepkeninde de zamanı taşırdı rahvan bir atlıydı; soluğu ciğerinden çıktığı anda  ürpermemek elde değildi, kızıl bir nefesi vardı ellerinin içi yaralıydı senelerdir doktora, şifaya inanmazdı Tanrı'dan geldi, o alacak acıyı derdi ruhunu gammazlama...

Pray for Sinatra

cepkeninde taşır üç poşet kıçı ıslanmasın diye ıslak banklarda göğsünde genç Frank Sinatra alfabenin yersiz düsturu aşkından bilirim ki her kadim gelse böyle ölür aşkından hayatım yalnızlığıma serilen kül seccade nereden ayrıldım? kalbimdeki ölü camia. demirden ayrılıp kana, kandan işte Sinatra diye bir çocuk! tarih elimin tersinde yazıyor avucumun içi yer kürenin  acıyorum tanrım her seferinde  acıyorum her şeye olan yaratılmışa Radyo Alaturka frekans 91.0 sanırım buralarda bir yerde bulacağım unutulmuş mühimmatı sanırım buralarda başlayacak savaş Sinatra tüfek tutacak, cebimizde  beyaz mendil elimizde sancak  vurulacağımız tepenin ardına üç kişiyi asıp götürmüşler radyo yetmişlerden yetme sanırım buralarda bir yerde  inmeliyim camiadan dişleri dökülmüş bir aslan seziyorum diliyle de korkutuyor hayır altından ya pençeleri yok cüssesinden olsa gerek belki de gözleri  şimdilik yeterli her şey  işte cehennemat ve boş kovanlar bu kadar zaten her şey Sinat...