Kayıtlar

Mart, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Harlanan Kahir Savı

milletin cebinde üç beş langırt bozuğu notunu verdim dünden razı ırgatın bozumu bağlar çelişiyor nallarla  bundan gayrısı müphem açlık kuşakları afrika  coğrafyanın bir de sıfır hükmü işte orada beyaz kanı taşıyan pak damarlarda ağzında kekre bir acı  her şeyi görmüş biliyor kurulan düzenekleri geleceğinde bir tek gecelerini tahmin edebiliyor  gündüzü ayyaş şimdilerde  düşlediği kırlangıçlar sadece o kanatlar ve gagalar yaşamın kendisine sırılsıklam bir put aramıyor hiç kimseyi  bozduğu yeminleri de hatırlamıyor ağzında kekre bir tat bilmiyor ve içmeye devam ediyor solgun benizlerden taşan imansızlık onu pek de endişelendirmiyor şiirde mizaç sahibi olmak boş bir çehreyi gezdirmekle aynı diyor  sanırım kırdığı kapıları, düzdüğü namluları kırdığı kemikleri  hepten değersiz görüyor  "sadece sağanak yağmurun  yere serilişini hatırlıyorum." kendi sokağında kimse onu bilmez  o öylece geçen bir gölgedir oysa her ikindi  gırtağındaki m...

Bitmesi Gün Yol

nedir benim Isfahan'daki işim  iç sesim bozgunu biliyor keskin bir dille doğradığım üç kesim ölü  benim Isfahan'da bir işim yok! çeltik tarlasına dalan süvarilerin dediği gibi aklımızda sadece koşmak vardı rüzgarla  atlar ölene, mahmuzlar parçalanana kadar sürmeliydi koşu  rüzgarla  isimleri ve yüzleri unutmak diyordu kaçmak evrenin bağrından, mananın zerkinden sanmaktan özellikle, sonrasında yanmaktan kuşların gölgelerini görebiliyorduk yönümüz belliydi atlarımız seri bir arkadaş; yüzlerin altına kadar bildiğini söylemişti. kalpteki her çarpanı gördüğünü. parmaklardaki her yasayı okuduğunu. onun için de mahmuzluyordum atımı kanatıyordum karnını, delik deşik  siyaha yakın kanlar akıtarak sürüyordum yolu durmadan  gözlerimiz korkudan yerinden fırlamak üzereydi, ey sevgili? dağıttığımız düzlüklerde giderken atlar ürkmedi bir kere olsun ruhumuz zırhlıydı  rüzgar kırsada göğsümüzü  ruhumuz dingin bir suda ilerleyen narin bir yelkenli gibiydi sess...

Gölgenin İzi

geleceğe bir mektup istinaf kalıntısı  çakır iki dalkavuk turu parkın sersem yankısında havlayan gece, kıpraşan gündüz güzeli  yardıma koşan yok bir şey  gardıma yeminler verdim yedi sene geçip gidiyor-san dım. yarın olacak mısın  benekli merdivenlerin trabzanına döktüğüm kurşun  ayağımda barut izleri boğazımdan aşağı boğum boğum yüzyıl  dışarıda sersem kar saçında kızıl bir papağan  tekrar ve tekrar yaşanan  diyagonal yana yardıma geliyorum çığırdım makiden burası maki, şurası da insanımın yüzünde pamuk tarlası  kuş çamı, çağla yaprakları bir tabur nehir akacak insanımın yüzünden  her sağanakta yüzler.. yanık benizli kırışık  birbirine girmiş deriden çatık yüzler  insanım. öfkeli, deli dolu insanım mukadderatın yüzdeki izahı. düşünüyorum tabii bunları ve süregelecek yangınları ihtimalleri ve yine yangınları  sürekli başa saran yankıları esmekse  bu yoldan geçiyormuş işte yüzyılın aşkı  köy, yerinde devrim! miş ö...

L. Kan Yerinde

L. ona Regina diye sesleniyordu yazdıkları başına bela olmadan önce  daha önce üç şehir değiştirmiş öylece yürüyemez gün yüzüne çıkamaz olmuştu  bunun kaçmaya şevkini artırdığını tutunmaya yetecek kadar fevri bir ruhu olduğunu  söyleyip duruyordu cehennemdeki atlar koşmaya devam ederken funk bazen de folk taşıyordu  ama hiçbirinde bulamıyordu Regina'yı Regina onun damarlarını titreten  asi bir ritimdi yüzündeki çiziklerin arasından taşan  kıymıkları göze batıyordu  çetin, kaypak, kaçak darmaduman  bazen de yapay bir adamdı L. çetin ceviz olduğunu düşünüyordu  bunun hiçbir halta yaramadığını da elinde atlar, tamir edilmesi gereken bir çatı  kavuşması gereken bir ölüm kalmıştı  "hey" demişti  " sence değdi mi? " hiçbir şeye tutunmadan savrulmuş bir yaşam  "hayır" dedim, "hiçbir zaman değmez." tutarlı bir gerçek, saf ve temiz. seyrettiği her şeyi  her şeyi.. yarışları, insanları sadece kaybetmeyi unutmak  öylece dal...