Kayıtlar

Ocak, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Lahitteki Kan

şöyle kar bize hiç söylenmediği gibi yağdığında eskidi dayanan her tutarsızlık dahi eskidi olmayan ışık gibi söndü fırtına tarumar bir ezel döşüyor önüme kabuğundan sıyrılan sırtlan gibi ama lahitlerin de sökülmesi lazım gövdemin ademinden elim sıyırıyor sokakları intihar öylece geçip gidiyor intihar bir nakarat bekliyor kendini vuracak berfe dün söndü yarın ben bugün şiir vuracak kendini eski bir hakikati okurkenki gibi kanıyor ellerim gözlerim alaycı bir kuş şans hep yamaçlarda süzülür selam L.A, San F. bir ses duyuyorum ardımda bıraktığım ilk! bir ses duyuyorum: hakikati teslim etmek istiyorum sana! bir ses duyuyorum tanrım henüz sarsmadım sesi bu hülyadan çekip çıkaramadım bir nefer dahi kırkıma dayadım namluyu  iştirakti yaşamak ve  namlumda davetsiz misafirler bir ses duyuyorum tanrım kimseye ihtiyacım yok bir dizin şarap ve  hatır yüklü hipodrom /atalarıma ret! dedemin beyaz bir atı vardı ben olsam adını Kelly koyardım öylece yatıyordu  şimdi hatırlıyorum solu...

Tuttuğum El Tacımın

gencecik tacımız var bitmeyen yalnızlığımız suyun yutamadığı fecir anlarında kahrolduğum aciz ve acaip ve acıyla ağır ağır bilene bilene dinlenerek sökülüyor ruhumdan yaşamak işte gencecik tacımız var kıpkırmızı bir yalnızlık. kürsüye dikiyorum başımı uzamım kürsünün daha var olduğunu anırıyor kulağıma her söz, ayrı bir utancını kusuyor yüzüme ağzım açık, gözüm pür, saat gece iki rüzgar umurumda değil gök bir enstrüman olsaydı şu günlerde mucize? gerek yok olan tahtlara ve tahtları oraya koyanlara oluyor hilkat peşkeş çekerken canımı cehenneme aşkım tuttuğum el tacımın! yok olup bir yok olduğumu bilmek isterdim, şiirde temenni günahtır! bunu al bana yenisini yaz diyemem bu akla ziyandır asılsıza çaba ki ilk nefeste mahvoluşa doğduğumu inkar edemez bu hacim bu toplamda yeni cinayetlere hayret yok buruşturduğum kağıtlar, ter, sıkıntı, hür bunalım teslim olmak ya da olmamak: düşünce. her anne ve baba aynı zamanda katildir der Kaberi: ölüm düşüncedir ilk. indirin asılsız bayrakları ..uğrun...

İbrahim O Taç Benim

bilincimin kaburgaları safir iken şimdi pişmanlıkla geçiyor saatler bir hurdaya evrilişimin dördüncü çıkmazında devriye dönüyor leylaklar geriye doğuyor güneş ileriye sadece kaybolamadığım, artık o zevki tadamadığım apaçıktaki sokaklar kalıyor Nasıl? mürekkebin soluşunu izliyorum ilhamın gayyaya gardını, azabını sona dayalı zırvanın iniltisini! eriyip giderken pejmürde yalınlığa lanet ediyorum kendinden savrulmuşun yine kendine savruluşuna günlerin ne âlâ öylece devrilmesine /anlamsızlık hakkımızdı bizim her bilince saplanmak everestin öcüleri sağlam bir rahim hayatım, dünya öcüleri şimdi kaybolmak ve yeniden gelmek istiyorum şimdi istiyorum kendimi, kalemi, zırhlarımı bu kimlik benim değil nâ rüştümün bilincimin kandan odalarını safirden ordularını  diriltmek istiyorum/ Jesus Lord. mecburi kifayetin kendini imhalayacak olması efendiler sizleri bunun hakkaniyetine çağırıyorum  peki işte savaşımın enstrümanı biliyorum kurtuluşa dönmeyi  ilhamın kendisini tüm gözlerden sıyr...

Sonunda

şahı kalender olmayan bir karara bağladım gece emirler yağıyor/ kim duyuyor? sabah argın ve fevri bir kabusa dönüşerek ilerliyorum kavşakları yaşları küçük, dişleri kötürüm oval bayramlar gülümsüyor yüzüme cehenneme dönüşüyor her yanım tabii ki her şey ilk cuma bitebilirdi tüm çekip gitmeler falan ama çarkları kemirilmiş bir devinimin son nüshalarıyız artık doğduk ölmezsek perşembe de yaşar cumartesiye sarkmaz artık toprağımız şahı kalender olmayan bir karara bağladım gıkı çıkmadı yerin bütün kelimelerini tükürüyorum  varlığıma okuduğum lanet varlığıma varlığıma kükretiyorum aygıtları şahı bir karara bağladım ezana müteakip sürecek boynumu giyotine üç yaşındaki bir çocuğun şiiri gibi öylece bitecek  her şey —2022