Lahitteki Kan

şöyle kar
bize hiç söylenmediği gibi
yağdığında

eskidi
dayanan her tutarsızlık dahi
eskidi
olmayan ışık gibi
söndü

fırtına tarumar bir ezel
döşüyor önüme
kabuğundan sıyrılan sırtlan
gibi
ama lahitlerin de
sökülmesi lazım gövdemin ademinden

elim sıyırıyor sokakları
intihar öylece geçip gidiyor
intihar bir nakarat bekliyor kendini vuracak
berfe dün söndü
yarın ben
bugün şiir vuracak kendini

eski bir hakikati
okurkenki gibi
kanıyor ellerim
gözlerim alaycı bir kuş
şans hep yamaçlarda süzülür
selam L.A, San F.

bir ses duyuyorum
ardımda bıraktığım ilk!
bir ses duyuyorum:
hakikati teslim etmek istiyorum sana!

bir ses duyuyorum
tanrım henüz sarsmadım sesi
bu hülyadan çekip çıkaramadım bir nefer dahi
kırkıma dayadım namluyu 
iştirakti yaşamak ve 
namlumda davetsiz misafirler
bir ses duyuyorum tanrım
kimseye ihtiyacım yok bir dizin şarap ve 
hatır yüklü hipodrom
/atalarıma ret!

dedemin beyaz bir atı vardı
ben olsam adını Kelly koyardım
öylece yatıyordu 
şimdi hatırlıyorum soluk bir gölgeden
ellerime tutuşturulan kaderi
beş yaşında kendimi astığım rezervuarın
küçük havalandırmasından bakıyordum
sokağa
Kelly koyduğum ismini atlar gibi vurulmuş
yüz bin ölü at
gözlerimin önünde lağıma koşuyordu kanlar
ellerime tutuşturulan kader
benim değil

bize söylenen karın
pak olduğu
benim gördüğüm kar
arza düştüğünde
ala bulanırdı
ve eskidi
artık
kaderin kırbacı 

şiirin infazı
rüştünden eksiltmedi hiçbir şeyi
lahitteki 
yeni 
bir 
ölü
sadece

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dissonans

Üç Kesim Kader

Altın Sancak