Kayıtlar

Kasım, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hipodrom

hipodroma dört saat kala; içimdeki sessiz bekleyişe  kulağımı dayayışımın altıncı terfisinde akıp giden zamanın peşi sıra  tükenen hislerin de kazıyordum mezarını geriye dönülmez bir yaşamaksız bütün bunların en azından bir süre daha devam edeceğini düşünerek  sürüyordum kelly'i  alışveriş yapmalı ve zoraki tükenen ömrüme destek olmalıydım biraz daha gaza bastım  en yakın market yedi kilometre ötede  kendi halinde bir yerdeydi hipodroma üç saat kala; daha net olan her şeyi sahiplenmeye başladım somutlaştım ve  hayallerimin leşlerini balkona serdim tabii bunlar birden olmadı  kırk üç sene geçmesi gerekti  dünyayı gördüğüm andan sonra hipodroma iki saat kala; zoraki ifadeleri kendime gard edinmekten de vazgeçtim  bağlarımı kestim  diyalogları bitirdim ve  kendime yetmişlerden kitaplar aldım  geldiğim yerden fazla uzaklaşmamalıydım. uyum sağlamak benim için  kusurlu varlıkların işiydi benim nihayetim bunun tam tersine en...

Cuma Mektubu

kuşu da geçtim kervanı da  benden anlaşılmayacaksa bu çağ ben boşuna tepiniyorum ben boşuna öykünüyorum bulutlara belki de sırf bu yüzden çıkamıyorum arşa  çıkıp da ne yapacaksın? elinden ne gelir? seni bir cumartesi günü vurursa bu öykü  sakın şaşırma sevdiğine gül ve klaketin sesini bekle atları ve dünyayı artık bilmiyorum  sanırım her şeyin sonuna geldim demek de işime gelmiyor  henüz hiçbir pazar'ı sevmedim lanet olsun lanet olsun buna ve gayriihtiyari ölüp gidenlere lanet olsun demode savaşlara  bilmek istemediğim yerdeyim elime eski içkilerimi aldım ve eski düşüncelerimi yarıp çıkardım yapmak zorundaydım çünkü  en azından kendime kavuşmuş olarak varmalıyım tanrıya  bunu hiçbir kürsüden duymadım rüzgarı hissedemiyorum hiçbir şey bu kadar dipte değildi  elimdeki kitap daha da dibin olduğunu söylüyor ve onu öpüyorum  kanıma karışan bu koyu bulutu  hakikati, temeli öpüyorum  altını çiziyorum ve şakağıma dayıyorum şakağımı öpü...

Ahorat, Şüphe ve Emir

lahidi mızrağıyla delip içine hin dolu nefesini üflediğinde henüz çok gençti ahorat ayrı bir teyakkuzu vardı baktığına ayrı ruhlar onun bedeninde tektiler biliyordu bu da onu bazen  umursamaz düşlere sevk ediyordu deliydi bu bilge her birine dokunduğu bin yelesi vardı  her birine ayrı bir rüzgar vermişti  her birine ayrı bir nefes her birine ayrı bir temayül fısıldamıştı bir gün kalkmak isterse ruhlar sofradan diye ona saygı duyuyor olmak her fenasında onu anlamaya itiyordu bizi muhakkak ondaydı rüşt de önüne geçmek istemezdik  ardından gölgesine değmezdik böylece içimizdeki kuşkuyu öldürüyorduk hunhar birer katildik içimizdekine bazen kendimizden de çekiliyorduk böylece uçuyor gibiydik yürürken  ahorat her bir lahiti yardığında mızrağıyla bunu sadece gözleriyle de yapabileceğini düşünür  böylece eşyayı da silerdik hayatımızdan ruh olmuştuk belki o kadar bilmezdik cesedimizi lahitlerde ölü yoktu  lahitlerde zaman vardı  bizi burada tutacak zamanla...

İkilem, Yanılgı ve Öylesi

azığını topla beni buradan kötüye  kendilerini hükmün anası sanı ben buradan gitsem de  aklımda kalmayacak birkaç şey  ben buradan bir duman kadar uzak ben buraya hiç yakın olmadım ki sadece kendime bir söz vermedim  belki de vermem gerekirdi saçma sapan bir yele için bazen  avurtlarım sancıya kapanıncaya kadar yazdım benim delik deşik gerçeklerim var yani hiçbir şeyle işim yok  çekip gidesim de yok belki de olmalıydı gülüşlere kanmam, dostum yoktur şuh namlumun ucunda sahanımda kavrulan gerçeklerim ne başkasına aşk, ne başkasına hal yaratılmışlığım dilimden elime akıyor bu kadar. : Hasan, Ali, Esat. en küçükleri Esat ortada Hasan, sonra Ali. yakaları bir, üç servi üç arkadaş  üçer hafta arayla  canlarına kıyılmış kimin yaptığı bilinmiyor  kimse bilmek de istemiyor kanları hala diri kimseler yağmur yağmasını bekliyor susku bütün çatıları esir almış  umur terk etmiş şehri  kimselerin karnı aç  duygularını dahi yemişler  kim...