Kayıtlar

Temmuz, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kükreyen Yankı

Ronin bize ne söylemek istedi: can ve cihanın aidiyeti yok kendi ekseninden başka kurak yolda  yalnız ve susuz olduğumun  bilincinde tüm niş, çekilmiş sakinliklerin arenadaki seyircilerin ayırdındayım burçak burçak kül oluyorum  içimdeki heyecan, sevinç  belki hüviyetim dahi kemirip duruyor  gergedan gövdemi direnmek de küle çeviriyor kaderi /gün batımına yanaşmış sırma merdiven altında keten kısrak koyvermek de yakışmıyor erliğe /nisan okyanusunda çarmıha çivilenmiş iki el, cinsi meşe  ah, ahanda  doğmaksızın fer gözlerin içinden  öpülmüş ladin. varlığa vurulmuş olmak  ne haldir bilmezce  su teresinde ölü ıstakoz bulmak  derdi eski bilgin Dadu. zanların yüküyle geçip gideceğim  şu dağ,  varmış olmayı dahi kendine addetmeyecek biliyorum ama istikbalimi kavuran kükreyen yankı; serhendi bağından da geçmeden  varmayacağım hangi aşksa.

Yekten Bir Koku

Kendi katiliyle acımasızca  El sıkışıp kuvvetini nihayete erdirmiş Her tarafından  Serde ve ırakta zayıflamaya başlamıştı Gülümserken canı yanmıyordu hem İlahi gardiyanı omzundan atamayacak Hem de umutlarını bir avuç yenilgiye satacaktı Saklanarak geçtiği yaşamı Dibe batarak son buluyor ve bundan  Bağdat külü kadar gocunmuyordu Artık hisleri de yenilmiş  Gebe kaldığı üryan dünyanın  Sepkeninden, kendi Serzenişinden, kendi Sürüncemelerinden Varlığın(ın) bir kulaç öteye gidememesinden  Bitmişti, kendi. Onun geldiği yönde bordo tabutlar vardı yığınla  Gittiği yönde yel, yıkıntı, toz cümbüşü vardı  Sinema, kendi yörüngesindeydi artık  Kendince böyle bir sonu Tahmin etmiş olmalı ki Sinesine tebessümü nüksediyordu Elinde darmaduman. Göğsünde yıkık kader. Gözlerinde iki çocuk el kadar. Sırtında kuşağın izleri. Ayakları altına çakılı nal. Durmaksızın yürüyor yürüyor büyüyor  du. Ağzına aldığı dadu ona  Kuş gibi hafif, kısık, vargın olmayı y...

Sol Şeritte Kamikaze

mutfaktan sarkan kuşak  öte sokağın başında  sarsılmaz burçak kafeteryası nihayete erdiren gün batımı seni görüyorum ilelebetsiz ölümün eşiğinden  şimdi geldiğim yer  kuru varendaların gözlerinden akan yeni yüzyıla  bomboş dalıp gidilen aşkları fısıldardı. don't be or not. en çelişkili davranan yakayı tuttururdu semaya köşe başlarına dikilen ok yeniye geçit yok  seviyorum demenin de çünkü kaldırılan senden gelmemek üzere değil  böyle yazmaz kitap deli gibi zıplıyordu  olduğu yerde arzı döven nallar  durdurulamaz yorulana kadar varlık  sinene kadar içe  et ve kemik güdüyle  çarpar durur  yaklaşmaya korktuğun ateş  biliyor korktuğunu  ve ışık  saçılmaya devam eder ve düğümler  çözüldüğünde  yeni bir anlam bulmak gerekir  tabelaları oku ve ayrıl yoldan fişek vuracak gülü ve  misler saçılacak almak kadar nefesi  vermek de kamikaze  hangi gün  beni bulursa erdirmeden kendimi...

Vardiya Dünya

inat ettim ve küsen burçaklara  yasladım kuşağımı bana yeksan bağlar değil gerek fısıltılar kemirirken sessizliği  aklıma gelmeyeceği tutardı  vivolin! uzak bir diyar yok her şey içimde doğruluyor  bugün olan yarın  yalnız kalır sanat da, ölüm de  canhıraş uğraşlar da sadece alternatif bir figürandır ruhumda biliyorum nihayetinde rahat bir nefes veriyorum burçaklara  devrimler kor halinde tepinirken gövdemde teyakkuz, otoriter kelleleri  devşiriyor medeniyete sifonu çektim  hangardan ölü kokusu yayılıyor kente ruhumu kapatıyorum eksene eski günlerde olduğu gibi manevra nihayet bulmamalı emir ruha bir mızrak gibi çarptığında irade bir demir gibi eridiğinde  benden kalan neydi yaratılış kokusundan başka kendine has gözcü mihengi şaşırırsa  ordu neyleyecek bekleyip atların mahmuzu daha ne kadar duracak olduğu yerde çarpmadan tene? artık savaş kan ve kemikle kazanılmayacak  oysa hürlüğün altına çekilen imza mürekkebi  demir ko...