Kayıtlar

Haziran, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

San Pedro'daki Bir Aziz İçin II

adamım beni bilirsin! her gün aynı yerlerde yürüdüğümü her gün aynı saatte içtiğimi her gün aynı saadete boyun eğdiğimi her gün aynı umutla solarken gök her gün aynı kadavraya bürünüp delik deşik olduğumu adamım beni bilirsin! yürürken kalbime öykünürüm  durmak; kalbimin de benimle birlikte duracağını bilsem dururum! adamım beni bilirsin!  aynaları  da! adamım beni bilirsin! aklımda ani bir ölüm olduğunu  da yirmi birinci yüzyılda yönsüz bir mızrağın gövdemde oluşturacağı burgaçla hani andan ana durarak gelip de bende noktalanan! / canım! gölgeye karışıp da unutulan bir saat gibiyim şadırvanda sahibimin bana koşmasını istiyorum / adamım beni bilirsin! bazen koştuğumu  da! tanrım yaşamak büyük bir itham! bunu bildiğini sana söylüyorsam: yaşamağı koydum şarjöre beni aldatana vurulmaktır boynumun borcu! adamım beni bilirsin  aşkları dövdüm de mıh olana kadar  çarmıh biledim de kendime  işte sonun böylesi! densin için değil hem de aciz bir mısra olara...

San Pedro'daki Bir Aziz İçin

gülmekte miyim veyl doğarken falanca ufuktan  yoksa bu sırlarıma açılan yelkenliyi herkesin gözü önünde  bir boğazın ortasında yakmamla sonuçlanan bir yaslanma mı herkesin boşluğuna denk gelen bulvarlara makberim benim çağırıyorum seni bulduğunda beni falanca durağın yaslanışında sarılacağım sana medfeninden çıkan abim-mişsin gibi bir başkasını bulduğunda da sarılamayacaksın bana sarıldığın gibi ben, ben olacağım çünkü bu ilklere sığdırdığım tek yumruğum olacak bunu kazıyacağım beni yanına almadan önceki yaslandığım son lügate bir önemi olmayacak  da! adamım beni bilirsin, bitap a yükselen bir kalburüstü ferdinand hodler! adamım beni bilirsin, yazılarım iki parmak kalınlığına ulaştı adamım beni bilirsin, bundan sonrası senin bir paltoya sığdırabilmekteyim varlığımı bir kargaşaya ya da bir kavgaya, protestolara ve abimin yanındaki mezara adamım beni bilirsin, korkudan çok korkamamaktan  yana  olduğumu  da! bana  bunun öncesi olmalı diyecekler: aşklarım ...

Trahom

Kar zamanları gülüşmeler ve köpek sevişmeleri Aklımda bir mihrap  Saat iki yönünde hiçbir halta yaramayacak büyüklükteki kamer  Can yargı, can nifak, can infaz, can gına  taşıyamadığım kan burnumda savaş solur Kıyılara taşamadığım benlerle Kıyılara vura vura canından olan yazılar  Sürünceme Canım bu bir lüks Muhayyer ölümler! Hani öylece  Bana musallat olan ahir anlarımdan Canımın reddiyle meşhurlaşıp gidebilsem Bu insanlar, bakışlar, nefretler, sevgiler  Beni doğuramayan şu kader Farlar, gün yüzüne çıkan intihar notları Salınan bir kuşun ardından bıraktığı kırık dökülmeler Feryata tutunup da ölüm aynasına derisini soyanlar Kağnı tekerleklerine bağlı vicdanıyla toprak toprak sürüklenenler/ ve daha aidiyet konuşuluyor meclislerde toplanıp ruhlarıma bürünmek geliyor öfkemden aidiyet diyorlar birlik ve kardeşlikten bahsediyorlar ağızlarından çıkıyor sadece söz benim önümde barikatlar Çünkü Konuşulanlar bir fiil içinse: canım!  Bunlar ve söyledikleri cinay...

13/06

evet, yarın üzerime üzerime geliyor ellerimde yağmur tozları yüzümde alev tomurcukları gönlümde hangi buhranın kararsızlıkları evet; melodiler, sesler kıvılcımlar ilerinin, gerinin monotonluğu, anda mürekkep ve biçim gözlerin yalan tablosu ve kahır bakışlar yalnız bulvarlar hayır! yarını bir daha görmemeliyim. evet! mabetlerden yırtılan ruhum, evet. evet öyle ah kuşum bu minvalde, temayülsüz ben bir yığın gibi kendimi asılacağım son günün, son seslerini duyduğumu bileceğim hayır işte son nefesimi vereceğim yeri kendime belletebileceğim çünkü bu tarih zıpkınlaşan bir dilberin acı gülümsemesinden dahi mahrumsa neden hala infilak edemiyor tekiller içkiler neden yetersiz kalıyor güneşin yeniden ve yeniden doğduğu bütün sabahlara kadar evet, aşk da varsa o da benî haldûn'dan geçer ilk iş bu ya şu an bu mürekkep beni zapt edemiyor acınıyorum acınıyorum çünkü aklımda yer edinemedi hiçbir bulvarın yankısı sayfa sonuna kadar uzatmaya çalışıyorum mecalimi, ah ne umut! evet, bir yarın daha is...

Zan

Odamın içerisinde İki yüz sene evvelde taşra bir memleketin en ücrasına gizlenmiş bir barakanın Sessizliği var Kendi defterimi dürüp nasıl karışabilirim Artık olmayana Cevheri kesilmiş bir mızrak dahi öldürebilir beni Ya da zor zamanlara gizlenmiş bir sigara sevinci Alnı kara gömülmüş bir kömür parçası yakabilir beni Bu yanış; yaşayacağım yıllardaki acıya denk düşebilecek kuvvette, mutlak! Devran Bu yazdıklarıma pişman ederse beni Bilin ki mutluyum Devran Şimdi devirirse beni Bilmeyin hiçbir şey, birkaç güne aklınızdan da gideceğim Yazmaya mecali kalmamış bir kalem olsa da razıyım Onunla yüreğimde bir infial yaratıp çekilebilirim Günden güne ve sürgünden sürgüne Ter basmışa yelpaze kuvvetinde bir zamanın pençesinde Nabzımı ölçüyorum Stabil. Sessizlik Rutin. Ses Rahatsız. Erdem, Kıvrak bir yılan karşısında aciz. Bu defteri burada dürüyorum Hava hallice sıcak Kitaplaşmadan morga kaldırın Teba’nızın huzur zannını bozmayın Bana biraz mola İki parmak kalınlığında!

Bilmek

Bazen çeperlerine yağmur damlaları vurmalı duvarların İşte o an Kamerin gölgesinin düştüğü yere bakıp Bir yol çizilmeli, aslanların pençelerine rağmen Yatağındaki lüzumsuz dertliye aldanıp Caddeler ve sokaklar minvalinde Kuru bir hayatın esiri olmaktansa Can üflemek lazım gelir gerilen du varlara Bazen çeperlerine yağmur darbelerini indirmeli duvarların Bilirsin ki bir ana sığmayacak kudrette bir şey yok! Anda başlayıp anda biten Gözle başlayıp ölümle biten... Bilirsin ki andan sıyrılandır insan İnsan anın reddiyle meşhurlaşandır! Evveline aldanıp sulhlar bozmaya Gücü de var herkesin Sakın derim iki gözüme sakın Bozulan bir sulhun cezasını kaç gece çeker Bilmez misin? Kameri göremeyene kadar yürüdüğün yol Zamana çarptığı anda ömürden eder tekilleri Ha işte, Önemli olan fikrinin gerildiği yer Bilirsin ki kulağını tıkadığın anda tanrının sesini duyacaksın! Bak, Öyle karanlık uyumak lazım ki Bir kıvılcımla zıpkın uyanmak! Çünkü bilirsin; bir ana sığmayacak kudrette bir aydınlık yok!