Kan Ölmeden

ellerime kanıyor tuttuğum şu yüzyıl
bir bahçeye açılan toprağın altına serdiğim
kumaşları soldurtuyor yavaştan
oysa en büyük hatamızdı
kendi gücümüz, kendi gücümüz, kendi gücümüz
kendi gücümüzden güdülenememek

ne olurdu tahtadan bir tahtta eminsizlikten kıvranmak
şimdiki hale tecavüz eden tahzenler nispetince?
evet tanrım duyuyorsun beni, bu matematiği
gerdiğin evrendeki sessizliğin içinde çürüyen bir ses
evet, benimki o, benim sesim
evet tanrım duyuyorsun beni
benim canımı sıkan da bu
inanmanın içinde barındırdığı belirsizlik olmasaydı
hani gri olmasaydı inananların bir tanrısı olmayacaktı
evet, şimdi konuşabilirse
topraktan toprağa kadar avellenecek oranlar?
işte çürüyen ses
işte yargının soğuk sessizliğini dahi özleten,
işte olmayışı karar anının
anlardan sıyrılan bir okun gövdeme saplanamayışı!

ellerimdeki kan benim değil
benim olmayacak
lakin
mesken bilecek ellerimi ölmeye/
kan ölmeden
öpüyorum onu
damlalarından kendime yeni bir dil
yeni bir dudak
yeni bir yaşamak
yaratana kadar
öpüyorum onu
evren boğazındaki ipleri gererken
ağzından bir dil çıkıyor
görüyorum dili
başım öne eğik
görüyorum dili, dilin adı: oran
evet hani hiç konuşmayan
kıvranıyor,
dil bir dil olduğuna kavuşmakla
damağa vuruyor
ses:

dudaklar kurulanmalı,
kan ölmeli ama yaşamakla değil
ki
hep sırta bakan arananlar
çıkıp soluklanabilsin artık gözler önünde

kan ölüyor beni bırakarak
hissediyorum kendine yeniler soluyor
onun için bir ölmek daha yok diyor
kutsal sayfalar ve inananlar
kulağıma bir belirsizlik tırmanıp tünelin sonundaki
boşluğa sesleniyor:

biz burada kalıp duracağız, sen ve ben!
biz burada kalıp şu hüzünlerle.. sen, ben ve hüzünler!
biz burada..

yeter!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim Bir Alayım Yok II

légion d'honneur

Mühür