Kayıtlar

Mart, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hikmetinden Manevralar

işte terakki sarmalı içimde henüz ödem tutmamış isyanlar merak etme sevgilim aynı dün ve gece merak etme sevgilim henüz asmadı içimdeki küheylan kendini servi çalımlardan geçilmeyen yaylalardan iniyorum yer yüzüne yüzünde bir an var gerisi hilkat oluyor ve iltimas geçilen her feryadın aslı da kanepeden düşmek üzere yakarışlar duman oluyor seherin kucağında işte isyanların rüknu bana bir düzine yol gösterdiler Tinze ama sapmanın da bir mesele olduğunu yaratılışta söylemedi kimse her şey öylece dökülüverdi ilham gibi olan ulu sokaklarda cebelleşen  her yanından doluksayan kaderlere  ol/duysa sadece.. nedir bizim keşmekeşten  ayırdığımız mücevherat? göğsümüzün bir gergide aslına rücusuna kim karşı? işte bir çocuk elinde kamberi yumrukluyor dahası bir yavru kedi geçiyor harameynden ağzında aslan leşi söyle hakikati hilkatin dimağında sırra koyan kimdi? işte sarmalın /derdiğim bütün sevgilerden üryan fırtınası duyulan neydi? buydu ya? göz, geçip giden her şeyin mizahına doluks...

Underground Hilkat

underground yeryüzünün meşalesi yaratılışına şahit olduğum bir şey varsa o da  işte burası giz ve hükümler silsilesi ama neye yarar kışlar geçer kuşların ardından / merdivenleri indikçe korkuyla beslenen  cinayetler gördüm ama ben biliyorum ki ataları şiirin buradan çıktılar ayyuka benim atalarım  indikçe iniyorum ineceğim ve delireceğim sesin diline süreceğim dilimi kasıntı hegemonyalara diller ağızlara dadandığında dinamiğine tanık olacağız evrenin kısır kalmış yaşam diyaloglarla körelirken hepten yeni bir dize sürtüyor arza underground harekeler! çıldırmak eldeki tek dün yarınları dipledim şimdideki dumanı görmek için damarlarım yanıyor ama inmek iniltilere kulak vermek  belki de acımak saçmak seraplara kurtaracak beni arda kalanlardan öyleyse hal düş arzuyla birlikte infilak etmeli istemediğim ne kaldı her şeye uzağım gökyüzü yarılmak istiyor kahramanlar ölü atalarım ölü ben de ölmeliyim / iç yarılıp düşünceler doğduğunda hiçbir şey değişmeyecek sadece anda bir b...

Rimbaud

evet kaybettik çünkü şimdinin öncesi vardı ve kayboldu bilmiyoruz ama farkına vardık gözler kısık artık cihan bodur ter herkes üzerine alaycı bir kalay bu kaçıncı satır, evet siliniyor artık bilmiyoruz öylece sallanmalı ve hak edene üflemeliyiz bu dumanı yaşayan biz değiliz ve ordumuz yok kaybettik ama farkındayız ölmemek için önemi yok bir alt satıra geçiyorum ve orada beceriyorum üzerime düşeni seneler evvelki gibi hayır rimbaud okumamdan beri hiçbir şey değişmedi ta ki sen gürz dudaklarınla ıslatana dek rüzgarı —2022

mindiswar

ses yükselmeli hayır baba düşmek yok  çünkü sıram gelecek aid bütün kadrajlardan taşarken ne önemi vardı ehlin o imza topladı, düşmanımız.. tamamlanmamış üç bin satır ağızlardan taşan bodur harfler  hayır neden ölecekmişiz kardeşim niye teferruattan bir gölge boyu taşsın kaderimiz yok! tamamlanmamış üç bin satır! /ses yükselmeli kardeşim sen külsün, her, hem! sen gülsün, cer, pak! sensin kardeşim, sensin değirmenci ses yükselmeli kardeşim! duman arkamızda abim biz yaktık ve yolumuza saydık ömrümüzü haddimizi aştık mevzu taşamamak olacaksa hayattan diye ölüme sunduk kandillerimizi duman karşımda abim ve seni varlığına meydan okuyan bir sipahi gibi  görüyorum ak çaputlara sarılmışsın\ tamamlanmamış üç bin satır, ya ses bu sebepten yarmalı arzı San Francisco'dan başlayıp ses bu sebepten terk edilmemeli yalnızlığa bir eşlikçisi olmalı sesin ki  karışmasın kabuslara sese direnmek  zorunda kalmayalım  ellerimiz seksendeki gibi hür  ama artık yorgun çatılara ...

Ölümsüz Örümcekler

ölleri sana benzeyen ruganlarını çekmiş ayyaş üç süvari duman canımı delerken bu şehir tahtına bir yamacı arıyor acıma sarı karbonat basıyorum kapı aralığından sızan sadece ölümsüz örümcekler  beni yüksek doruklarına çekmen gerekir çünkü hikaye dökülen küllerin örtüsüne yakın yerlere işlendi beni bir tavan arasına yıllanmaya ser yasak her duvarın ardında da var henüz küçükken gerekçelerin beni derdest edebileceğini bilmekle  lanetlendim gözlerim bir ayyaşınki kadar keskinken boğazıma sinen beyazlığı  ruhumdan söküp atmak istedim ah! seni ilah belleyecekler işte bu noktada silahım kurulu: inancım yok ah! seni bir yudumla unutacaklar silahım doğruluk şakağıma: yaşıyorsun sarkan demirden hayallerimin mihrabına çıkıp tepindim sonsuzluğuma gölgelere akıp silinip gitmek vardı umudum ama taştan duvardan fırlayan orduya savur emrini kim verdiyse görülmek oldu kaderim  şehir ıslak, şehir tahribat gemilerine beni soruyor harabelerde kanımı arıyorlar  neydi benim vasfım mu...

Bunun Adı: Gömü

sancının yıldönümüne saçının kükrediği zaman sesim dört aleme yarılıyor açığa çıkan şiir oluyor, kutlu! şimdi kutsanıyoruz hayatım bunu  ileride anımız say cepkenlerden sıyrılıyoruz belki biraz Afrika ama dilediğim şu ki urganım yücelerden bir yüceye  kırk dönümlük bir arazide taburlar öldü kutsanmak için şimdi kutsanıyoruz hayatım ağaçlardan savrulan yankı acının değil artık! kim bilir  şimdi söylüyorsun ışıklar yayıldığı yere yabancı evet çünkü farkına varmış saydık her şeyi acımızdan mezarlar kazdık inledi kurtlar azmış akbabalar buradaydı  kaderimize ortak tek payda inatla sevgilim tutuşturmuştuk türküleri şimdi söylüyorsun ışıklar yayıldığı yere yabancı biliyorum sevgilim aksimiz hep  gözlerimiz bize ayrılanı aramaktan  sakıncalıydı herkese ancak kim bilir ışık zannedildiği kadar değerli değildir. kutsanıyoruz sevgilim gizli sevinçlerle yerimiz yurdumuz yok aşklar manipülatif sergilerle  köreliyor seyrimizden sakladığımız bir avuç an dört alemde d...