Kayıtlar

Bir Tanık

"ilk önce bir hışırtıydı tavşanın kulaklarını diktiği sonrasında hiç durmadan kaçtı, geri dönmedi." (çocuk yalan konuşuyor) sarsılan başka bir düzlemde seğirtiyor kalbini çünkü, der bir başkası hayat danışıklı bir yaftalamaktır bağlamları aptallar kuşanmayı sever bunu hayra yormaya şiir sığmaz da yokum orada! işte benim kapatamadığım kapı kıramadığım tavan yaslanamadığım duvar varsam da burada varım, taşan benin her şeyi değiştirebileceğini umduğu yer -bazen. başka yok, başkası yok, sadece burası canım. beni bu bağlamdan sebeplerden, sicimlerden kurtar tanrım, biliyorum bu çok eski bir çağrı ama ne olur doğurduğum kanı, tanı. korda sızlanmayan gecemi annemin beni seveceği bir rüyaya kat cebimde kahır taşı matemde koşuşturan çocuk, ah! şen lütfen bunları da (çocuk yalan konuşuyor) ne kadar da varım aslında, kalkalım ve birkaç tavşan vuralım seherde ve dans (çocuk yalan konuşuyor) ancak bir ölüye doğrultabiliyorum namluyu (çocuk konuşuyor) -açık bir mezar. -abisinin. -kanı kuru...

Sayıklamalar

örtüyorum üzerimi özleyecek bir şeyi olmaması insanın şimdilik ne güzel, diye söylüyorum kendime acı bir uykuya devriliyor olabilirdim şimdi uykunun bir amaca çevrildiği zamanlarda olabilirdim ama değilim, örtüyorum üzerimi gülerek. gece, hiç şaşırmayacağım. bu rüyalara taşıyor içim kendime altından bir yazgı döllenmiş bir yağmur sonsuz bir düş veriyorum ki acı sadece yaralamakla kalsın gece biraz çekiliyor örtü üzerimden. yağmur kurumuş, üzerim tamamen açıktı uyanışımda uyanışımda bir tedirginlik taşımayalı yılların yılları katladığını düşünüyorum ne güzel diyorum, ne güzel hizaya bir bedenin karışmıyor oluşu ne güzel şu bahar ne güzel bunca ayırt ne güzel biliyor olması kendini kimsenin ne güzel diyorum henüz vakit çok geç değilken

Dréan'dan Konuşmam İçin Emir

Montana sarışkan ve salıverilen bir yeninin vazektomi sancısı yeni yetmesi yoktur hiçbir mayının sancı ufuğu sarıyor irtifa yelemi sınıyor Montana! Her şeye kalkıştığım! manzaralar avlıyor beni bir dahiye ihtiyacım var değişen amigdala, amigdalam Vietnam yankının sarsıldığını hissettim sarsıldım, yankıyım rakibimi biliyorum: örgün bir teselsülü acının Montana! yaşasak güzel oluruz her şeyiyle ama burası sanatın yeri: bunu ustamın yedisindeki namludan okuyorum. Dréan'dan Kaliforniya'ya cânım uzanıyor ahanda gece iki kravatımı gevşetecek bahanem yok ne oldu ben bu kadar ciddi değildim tanrım ne oldu çok mu acıdım! incilerim saçak saçak açmış dağılmış çelikten yaşamlara bakarken büyümüyor artık yığın, tamah, hasılattır bu çark alışılacak şairin sesi kendini aşıyor da şairin sesi kendini aşıyor da kulağın celbine sıkışan para şairin sesi tanrıya, Montana! kalbimde anlamsız bir yuva: istiyorum her şey meydana geldiği gibi çabucak sıyrılıversin hayatımdan. elde kalan ölümleri saymaya...

Çarpışmalar

Philadelphia'da yeşiller üzerinde savaşıyorduk ne sanattı ama! biliyorduk hangi toprak için öldüğümüzü ve öldürdüğümüzü ölen ve öldüren memnundu şimdi göz, bu sanattan düştü ne acı ama!

Efendilerin Kelebekleri

ben yobaz mevsimlerde sevmiyorum seni sadece yazın yine de dalgalanır bayraklar bunun bir önemi yoktur mor yerlerim kanar bunun da kolların göründüğü o al çıplaklığı diyorum yazın duyulmaz olur cinayetler şefkatin o kabarcığı kabarır da insan biraz daha insandır sadece yazın seviyorum seni hatırlamalar teyakkuzu devreder yaşamak dedirtir her şeye yaşamak ya da ben de yaşayacaktım oysa ben de yaşayacaktım ama her şey bitti ustaların yolu göründü bohçamı özgür bırakıp o kelimelerin kocaman kesildiği asıla doğru büyümek vakti buna ancak bir seher vakti işler kurşun yoksa büyüklük, ululuk tasladığımız mı var bu saçmalıkta öğütürken uykuyu, yüzyıl olmuş öleli efendinin, efendilerin yaşatırken canı, kelebekleri ve ceninleri düşlerken aynı zamanda bunu bize ölmüş olanın yazdıkları yaptırırdı. ben böyle yaşadım. kandırdım kendimi ve herkesi bir mevsim sevdim. benim kütlem ağır. ağırlaşıyor inandıklarım. o yaşatıyorsa beni, hani ölü olan/ yine kandırdım beni. önemi yok bunun da.    ...

Şakıyan

aşklar görürdüm çengelde değirmenler arşı sulardı her ne kadar kıpraşsam da her yenilgide yerin dibine kadar yalnızdım bir imamın kapısını tıklardım gecenin tazesinde: tırlattı inancım! öç kıvrak bir dansöz arkadaşlar, arkadaşlarım bu benim ilk aldanışım değil! Tükürsem cinayet artık meşru bir fiil eğrilen kırış kırış bir alna doğru esrik bir böğürtlen güneş doğduğunda kokan kusmuktur, baharın kenarında dahi olsan tükürsem ağzım yüzüm kan yaşayacak bir anım dahi kalmamış Boston'da bir it bile olsam ha, ne gereği vardı incir çekirdeği bile değilken doğmaya! eli kalem tutanı asıyorduk öyle lanetli bir topraktı doğduğumuz boyunlar ince, bilekler kırılgan, hüküm kalın şimdi her güneş doğduğunda elim kendiliğinden kavrıyor kabzayı şakağıma sıkmak, sıkmak istiyorum sıktıkça sıkmak! tarihe gerek yok, geçen sene abim ölecek.

Adım Roma'ya Karışır

hangi yöne istersin doğrulmamı adımı güle boyuyorum beni tanıdığını mı düşünüyorsun bir aşk dadanmış güruha yürüyorlar bıçak kemiğe dayanmış yürüyorlar pankartlar boydan sona "aşk için devrim" ikisi de yalan ama devrim daha gerçekçi. yönümü mü soruyorsun evvelki gün aşık, dün düzenbaz, bugün devrimci adım da hepsinde Roma'dır. tahayyülden, gerçeğe giden atlılara anlattım hıncımı noktanın noktalara, noktaların noktaya aldanışı kitlenin imhası/ ilk bir aşk dadandı güruha, günah artık hepimizin boynunda idi. yüzlerden uzaklaşmaktı inancım yüzlere karıştım, mecbura uydum isyana kalkıştım ki yalnız kalayım boynum vurulacakken sehere karşı karşımdaydı inandığım, yapayalnızdım yönümü mü soruyorsun. yönüm yaşamaya inattır! cheers, Roma.. cheers! işte kente eğilen bir sarnıç, ne de gerçekçi!  

Ahorat'a Cevap

Lham söyleniyor ki bu parlaklık çizgisinden şaşmadığı için değilmiş gecenin ve diğer varlıkların gözünden sakınmadığı için öfkesini. Johanna nitekim babam ellerimizi bulaştırdığımızda bu öfkeye mahremime sinen bütün cevher artık genizden de ciğerlere işlenecekti demek ki can kanırtılarak da çıkabiliyormuş ölmeye ne zaman başladık Lham? Valentino'yu ormanda solmuş gökkuşağının hemen yanında çırılçıplak ve kaygısız bir ıslaklıkla bulduğumuzda ne yapıyorsun burada, senin cihanın dengine vurulan zikkeye demirlemiş ordunu sırtlaman gerekmiyor mu? diyerek çaresizce ona karşı hiddetlenişini gözlerinin korkuyla kamaşmasına rağmen yumruğunu hepten sıktığını görmüştüm Ahorat cesaretin Valentino'nun da dikkatini de çekmiş olacak ki tebessüm ederek: savaş çoktan kaybedilmişti Ahorat, burada her şeyin bitmesini bekliyorum her şeyiyle bir yolu yok doğmuş olmakla kazanılamaz! Valentino Babası Lham'dan aldığı öfkesiyle zaferin kendisi olan yedi bin yaşındaki kumandan İki bin yaşındaki kard...