Aleni Celladı
hadi dediler ne duruyorsun
umrumda değil dedim
yaran umrumuzda değil
bizi oyuna sür dediler
siz de kimsiniz dedim
biz kaosuz ve katliamıyız bilinenin
emin misiniz
çünkü bu yolun geri dönüşü yok dedim
fazla bile bekledik
yaz ve kurtar bizi, şimdiye ermeliydik
dediler
siz istediniz, dedim:
kan ile duvar arasında iki dakikalık işimi
on saniyeye indirmekle uğraşırken
aleni celladının gölgesi belirdi
yaklaştım kulağına ve şöyle dedim:
sen benimsin
ben tanrının
ve tanrı.. kendinin
yapman gereken sözlerini kağıda yazıp
taşın etrafına sarman ve
göremeyeceğin kadar uzağa fırlatman
sonra attığın yöne doğru gidip
enkaza bakarak
sözlerin tesirini, yıkıcı gücünü
gördükten sonra
benim yanıma gelmen
çünkü sen benimsin
ve senin yarattığın enkaz
benim kıyametimin zerresi değil
unutma çünkü sen benimsin
şimdi git hadi
burada
kanla duvar arasında bekliyorum seni.
başıyla onayladı beni
herhangi bir söz söyleyemezdi
kendi kendine öğrendi bunun
zararlı bir şey olduğunu
ÇÜNKÜ İNSANLARA BİR ŞEY SÖYLERSEN
BİN YERDEN DUYARLAR
VE BİN YERE KARŞI SAVAŞMAN GEREKİR
ve aleni celladının gölgesi
henüz savaşa hazır değil
bu savaşı şu an ben veriyorum
öldüğüm zaman
/ya da muhtemel yenilgiden sonra
/yerime geçecek ve
/aleni celladı savaşacak
kan ile duvar arasında
Aleni Celladı:
Ahanda'nın, Nuremfer'in, Kahiran'ın, YOTA-PRAGA'nın ve benim
sahibimdir kendisi
ve uzunca bir aradan sonra beni yanına çağırdı ve şunları söyledi:
"Ahanda ve diğerleri koca bir mezarlığa doğru yol aldılar. geriye bir tek sen kaldın. eğer sen de yarattığın enkazın ardından gözyaşı dökersen sen de koca bir mezarlığa doğru yol alırsın. beni anlıyorsun değil mi? bir tek sen kaldın. ACIYACAKSAN EĞER ŞİMDİDEN SÖYLE VE İNSAN BİLEREK DEFEDEYİM SENİ KAN İLE DUVARIN GÖLGESİNDEN. iyi düşün ve yarın kan ile duvar arasına gel."
fazla düşünmeye gerek yoktu. kararımı o konuşurken vermiştim. sözlerimi kâğıda yazıp bir enkaz yaratacaktım herhangi bir yerde. öl dese anında boğardım kendimi. ama bana ihtiyacı vardı. kolları altına aldığı her şeyden kısa sürede soğumuş ve güvenecek kimsesi kalmamıştı. savaşı kendisi veriyordu. yorulmuştu. kambur düşmüştü ve alnındaki çizgilerin derinliği gün geçtikçe artıyordu. onun güvenini kazanıp yalnız olmadığını YANINDA OLARAK hissettirmeliydim.
bir kağıt
bir kalem
bir taş
bir enkaz
ve akmayacak olan gözyaşı
ne vardı ki ağlamamakta
kendi yarattığın enkazın ardından
kâğıda sürülen mürekkep şekilleri:
"varlığı ve yokluğu reddediyorum
ve kayboluşun sahibi
duvar ile kan arasında savaşan
insanın gökten inmediğini biliyorum
ayaklarımın altı çamur oldu
ve bunun bedeli olarak
belki de yağmur yağmayacak
böyle düşünmek insanın alâmeti
her şeye nefret ve nankör
ben Aleni Celladı
bu ismi bana sahibim verdi
kanatları altına alıp
kuşların kanatlarını görmemi
dalgaların sessizliğini dinlememi
gökkuşağının dünyanın son güzelliği
olduğunu bilmemi
fevriliğin zamanı satın almak olduğunu
ışıkların geceyi taklit etmeye çalıştığını fark etmemi
zorluğun tanrıdan geldiğini
kolayın aslında zorun en basit hali olduğunu en yakından görmemi
sağladı
ve buraya da beni o gönderdi
şimdi ya ters yüz olursun
ya da
sahibim gelir."
yazımı bitirdim ve bir taş buldum
taşın etrafına kağıdı yamadım
ve tüm gücümle
fırlattım
bulutlar siyahlaştı
toprak çamur oldu birden
şimşekler çaktı
ve bir yıldırım
gökyüzünü yardı
yürümeye başladım taşı fırlattığım yöne doğru
yürüdükçe etrafımı bir siyahlık sarıyor
ve nedense tedirgin oluyordum
oysa her şeye hazırlamıştım kendimi
ama bu olanlar akıl karı değildi
çamurlar kömür karasına bürünüyor
ağaçlarda sanki yangından yeni çıkmış gibi davranıyordu
nedense ölüm gözlerimin önüne geldi aklımdan
siyah..
yine de yürümeye devam ettim
etrafta leşler görmeye başladım
kargalarla sarmaş dolaş
tek aydınlık adımlarımın çamurda çıkardığı sesti
her şey daha da siyah bir hal almaya başladığında
anlıyordum taşın düştüğü yere yaklaştığımı
başımı kaldırdım ve
bulutlara baktım , siyahın zirve tonunda..
bulutlar umudu hatırlatmıyordu artık
ve gerçeklik buydu
kocaman bir örtü , geceden daha zifir dolu
ve
cehennemin böyle bir yer olduğunu
zihne kazıyacak cinsten
attığım taşı görebiliyordum
bir tek o siyahlaşmamıştı.
gözlerim sulanıyordu
elimde olmadan
eir mucize..
bir kaç kelime sadece..
kıyametti bu
ama sahibim:
ve senin yarattığın enkaz
benim kıyametimin zerresi değil
dememiş miydi?
onun yüceliği..
gözlerimi daha da dolduruyordu
titriyor ve sağlıklı düşünemiyordum
eğer ağlarsam
sahibim bana da güvenemeyecekti
çünkü birisi bu enkazı
görüp de korkar ve ağlarsa
kan ile duvar arasındaki savaşta
ne halt edebilecekti ki
sahibimi yalnız bırakamazdım
bu enkazdan nasıl çıkacağım şimdi?
ETRAF HAYAL KIRIKLIĞI İLE DOLUDUR.
ETRAFA BAKARAK YOL ALIRSAN
YİNE HAYAL KIRIKLIĞI İLE
KARŞILAŞIRSIN
AMA
KALBİNE KULAK VEREN HERKES
DOĞRU YOLU ELBET BULACAKTIR
ZOR DA OLSA.
aleni Celladı'nın ne zaman duracağı belli olmayan kalbi:
güven çıplak ayaklı bir bebek
ve
cam kırıkları döşenmiş bir maraton var önünde
ancak inandığın emelleri aklında tutarsan ACIYI HİSSETMEZ ve
yola bir şekilde devam edersin
benden duyacaklarını yerine getirmek zordur
kalbin sesi ancak belalı yollarda duyulur
yani beni dinleyebileceğin bir yerdeyiz
zorluğun başında ya da ortasındayız
ve
bu hayatta zorluk yaşayanlar kalbiyle yaşayanlardır
ancak kalp durduğu zaman güler yüzleri
böyle geldi evvelden ve böyle gidecek
şimdi Aleni Celladı
yapman gereken inançla geldiğin bu yoldan
sabırla geri dönmektir
bazı karanlıklardan geçmiş olabilirsin
peki ya bu bir başlangıçsa..
daha asıl karanlığı görmediysen..
bu ihtimalin ardından sabır gerekir
sabrın sonu yolun sonudur
yolun sonu da
ya daha kötü
ya da kötünün iyisidir
ve bana inan!
şimdi kağıdı al ve taşı bırak
nitekim bütün karanlık
kelimelerinden meydana geldi
Yap hadi,
kelimelerinin seni karartmayacağına inan!
ve kağıdı al hadi!
sahibinin yüceliğini gördün
şimdi ona biat et, inan!
o zaman göreceksin zaten
dönüş yolunu..
asıl savaşa.
—27 Mart 2019
👏
YanıtlaSil