Kayıtlar

İstiflenmiş Yanlışlar Yazgısı

darbeler getirin bana darbeler tanrım yumruklarıma mühürledi galebeyi gözler yaşamakla hudutlanmış diller susacak şu andan sonra hilkatımızdan mühürler konuşacak! lal bir pencereye mıhlanıyor bakışlarım o pencerenin ardında yaratılana ve yaratmaya olan düşmanlığım yatıyor henüz zamanı değil! kerevetinden doğruluyor mezarlık nispetinde bir susku canım diyorum ve yutkunuyorum dudaklarına sen yaratılmışların arasındaki en büyük isyan yürü benimle her nereye bu isyan yayılmalı tüm coğrafyalara konuştukça anlaşılmayı umanların çaresizliğine çaresizleştikçe görülebilen ve ancak o zaman da yine kayıplaşmakla ünlenen yollara! aşkım, benim kaderim bu isyanın unutulmuş yürürlüğünü ürümek yaşamağın kervanına! pencereyi aç ve uyandır haşmeti! mecburi ifadan bunaldım! her gün aynı şekle sokulan soluk beni nereye götürebilir? sence bu kadar kalabalık tanrının umrunda mı? her bir fert kendini belliyor civarlarımda civarlarımda obruk obruk saçmalık uluyor penceremi aç ve sık kafasına umudumun! sevgili...

Bir Şarkı Olsam

bir şarkı olsam, hatırlanabilirdim. şevk ve yürüyüşler beni iterlerken mağlubiyetlere içimden böyle bir cümle kalkınıyor fevri ve boyutlardan taşarak evet, bitişimi görüyorum kasiyer birkaç intihar şeklinin para üstünü uzatırken aşk! beni mağlup olarak hatırlasınlar nefsine değil nefesine yenik düştü diyemeceyek olanlar aşk! sen de olmadın ben kadar da olsa şu dünyada isyan! sana adasaydım şu ömrü bu kadar tanıyamazdım seni bilmeni arzuluyorum seni her şeyden daha çok! sevgilim imamdan para üstü iste, beni sellerde çalkalasınlar, isyanıma müşterek kaldırımlarda yürüsünler, bana gelirken bir hüzün duvarı görürseler dansa kaldırsınlar o akşam en güzel ezanları. yalnızlık insin tahtından ve halka karışsın kaybettiğim yazılarımı bulursan sevgilim okut onları San Francisco'da onlar da kaybettikleri şiirleri arıyorlar mutsuzlar ama öfkelenecek kadar değil öfkeliyim, mutluyum ve ölüyorum çok dünya bu! seküler dimağdan şuha seslenen bir dimağ! ben attan inip evrene konuşlandım evrende koşt...

Cumbalı Gün

Pencereyi açmalısın Tükürüğümde boğuluyorum, Tepelerde sabahlıyorum, Ellerim Bach kokuyor beni  beni beni, bir delinin saçmasına yön veren rüzgarın dingin sesini Pencereyi açmalısın ve salınmalıyım odalardan varendalara  Kokundan tutup taşralara taşmalıyım Yosun kaplı kaderimden kurtarmalısın beni Üzerimden akıp giden hayattan Uzatıyorum elimi, bunu duymalısın Ses olarak değil hem Bir aşk olarak! İnanmam da! Korkuluklara sürünüyorum bu eziyete direnen bir ezan modası Ben yazmıyorum artık yazılıyorlar İnkar ve isyan himayesinde Çitlerden atlayıp bir yem olmaya haşrolunmuşum öyleymiş dünya! kulak kesiliyorum çalan kapılara gökten inen bir kırbaç görüyorum adı inanç kulak kesiliyorum  çalan kapılara duyumsamanın hallice' sürgün edildiği yere sürülmüş odam duyumsayamıyorum isyanla devinimlenen adımlarımla ezdiğim bir dost başı kadar fikirsiz miş ya dünya! Kapını açmalısın İğne deliğinden geçemeyecek hassasiyette  Kıvranırken ben Kavurucu sıcaklığın düz çıkarcılığıyla Yaş...

Ölü Bir Ay

Hiç geliyorum da demedi Ben ücraları keşfeden bir ziyan Ücraların ücrasında Törpülerken ayı Bacaklarıma bir yumruk indi Yüreğime koyu bir kırmızı Sesler yükseldi Duyamadığım alacayı duymak! Evet. Gövdeler gerildi Koyu bir gri oldu/ gölgeler Sen gelince her şey aslına döndü Tüm yanlışlara zulüm olur İki aynının kavuşması: biz Bekletelim bu ömrü Ve kırmızı bir ölüm, evet: Yar'aşmaz mı koynumuza bir gün? Kırmızı bir gerdanlık usulca yanaştı boynuma Kondu ve usulca Tırmanmaya başladı beynime: Hani sen vardın zamanlarda Her şey nasıl da sendin İnsan insanla terbiye olur Uslanacaksın Nevrin durmayacak dünya durana kadar Bir çift göze Mıhlanacak dumanlar içindeki aklın. Aklıma çattığında gerdanlık Asayım dedim şu boynumu asayım Ki ölüm skoruna oynuyorum ben Budur.. budur ancak vasfım "Seri bir oyuncu." En kötüsü Hiç geliyorum da demedi Aynı gülüyor hala En azından birimiz sağ Aynı kıpır kıpır yine Ben ölü lakin Yaralı zannına sığınıp sırtlanan bir ceylan! Abi diyorum abi, Özleme...

Yeminli Yüz

Olan biten ne ki Öylesine sanki gerilen boğaza ıstırap Sırf gülmemizi seyre dalmayı İstemelerinden Bunca eziyet Ama olmayacak Ne ben başaracağım gülmeyi Ne de onlar tatmin kalacak Gözün gördüğünden Böyle geldi Ve Yaşadığım sürece böyle gidecek Fayans aralarında düzüşen karınca/ ve Saman altından bir bebek çığlığı Daha yeni doğmuş Doğmuş güneş baya önceden Çığlık ikindiyi kovdu ve bir karabasan bindi Atın birine Çekti gitti dünyadan Gülmüyordu atını dört nala koştururken Sözü vardı çünkü Yaşadığı sürece gülmeyecekti Durdu işte sözünde Sözünden cayan alayların gözü önünde —2019

Yatay Dikiş

gece gırtlağıma sevdalı buzlanmış şarapların yıllanmış yudumlarına kasvet dolu rüyalarımın ceremesini ve terini ve artık bıkmış ve bakakalmış ve bayatlamış soluğumla anakronik betimlemeler fısıldamaktayım ne bir haşyet ne de bir haşmet bu hayat hatalı ameliyatların yapıldığı hatalı dikişlerin atıldığı nefesin hayal hayalin lüks olduğu kuru bir tımarhane üst kat kumarhane onun üstünde orospuların tavanı ne bir haşyet ne bir haşmet sadece kaplanların kapana kıstırıldığı sarmaşıktan bir bulvar zamanın geçmekte olduğunu hatırlatan koca bir gökdelen boyu saatler ve zıvanadan örülme duvarlar kafam bir gökyüzü kadar boş yarım kalmış bir şiir kadar da dolu hezeyan biçilmiş kaftan kuzuma hapsolmuş ölmeyi bekleyen bağırsakları dağılmış bir ceylanım şimdi gece öldürdü güneş deşti içimi evrenin marjinal can alma eylemi tabiisi ben seyircisi bulvarın müdavimleri artık bitmişim her zamanki şeyi yapıyorum yine hep yaşadığım ve hep ölüme yaklaşırken yaptığım şeyi yapıyorum şimdi azı dişlerini ve gökyü...