Kayıtlar

Ahorat'a Cevap

Lham söyleniyor ki bu parlaklık çizgisinden şaşmadığı için değilmiş gecenin ve diğer varlıkların gözünden sakınmadığı için öfkesini. Johanna nitekim babam ellerimizi bulaştırdığımızda bu öfkeye mahremime sinen bütün cevher artık genizden de ciğerlere işlenecekti demek ki can kanırtılarak da çıkabiliyormuş ölmeye ne zaman başladık Lham? Valentino'yu ormanda solmuş gökkuşağının hemen yanında çırılçıplak ve kaygısız bir ıslaklıkla bulduğumuzda ne yapıyorsun burada, senin cihanın dengine vurulan zikkeye demirlemiş ordunu sırtlaman gerekmiyor mu? diyerek çaresizce ona karşı hiddetlenişini gözlerinin korkuyla kamaşmasına rağmen yumruğunu hepten sıktığını görmüştüm Ahorat cesaretin Valentino'nun da dikkatini de çekmiş olacak ki tebessüm ederek: savaş çoktan kaybedilmişti Ahorat, burada her şeyin bitmesini bekliyorum her şeyiyle bir yolu yok doğmuş olmakla kazanılamaz! Valentino Babası Lham'dan aldığı öfkesiyle zaferin kendisi olan yedi bin yaşındaki kumandan İki bin yaşındaki kard...

İkizimin Karnımdaki Uykusu

ne olduğu anlaşılsın diyor hani boynumuza zincirlemiştik hayamızı çekip gideceğimizi duymuyor musun sakınsak dahi her şey perişan, şaşılacak ölüm de kalmadı gelen an değişmeden sürüp gidiyor hani ne olduğumuz anlaşılsın ben merak etmiyorum bunu bu gereksizliği bitirebilmenin peşindeyken. bekliyorsak, bitsin hemen arıyorsak, bitsin hemen düşünüyorsak, bitsin hemen bitsin hemen çünkü sesler gitgide yakınlaşmaya başladı yergiler boşboğazlığa evriliyor- gereksizliğin son noktası aşkım en iyi sen biliyorsun bilmek, bitirecek mi bizi? oh. evet kıvrılıp uyumaya devam ediyorsun bilmek bitirmeyecek bizi sen de bu evrimin hain bir parçasısın! evet, kırk bin satırı geçmiştir düşündüğünün kırk katı kırk hamal yükü kırk diyar hıncı kırk ölüm acısı kırk beygir uluması evet, öfke bu evrimin hala kanayan yarası! ikizimin karnımdaki uykusu koyu bir ayırdın kana karışmasıyla bozuldu, ben bu gereksizliği bitirebilmenin peşindeyken.

Serpilen Yumruklar

tutkunun dimağına teptiğim atlar geliyor aklıma hudutsuz dumanın okşadığı dilim çekilen hatlarıma sinerken usulca diyorlar, hayır! coşkun marşlara ihtiyacımız var sürülecek mermilere artık hangarlara hapsedilen baykuşları salmak vakti hakikatinden konuşuyorum ki ben varsam, varsa şiir! yarıklardan ayın yankısı düşüyor gölgeme seğiren kalbim oluyor seğiren kalbim oluyor ancak budur düşencam ışıkla bir antlaşmam var hürüdükçe vuracak alnıma yaşamak budur zannımca işte tozu dumana katarak geliyor atlar atlar rahvan ülkesinden taşıyor gök, hafif kalıyor artık vurgun mutlak bir hinlikten doğmadı çünkü! sana söylüyorum hiçbir şiiri taşıyamadık zamana ağır gelen her şeyin izi var elimizin tersinde ama yok ben usandım bu işten hakikat konuşacak -boğazım ağrıyor sevgi; büyüdüğü rahim fütursuz! yürüyelim omuzdaşım varacağız kuşanalım omuzdaşım kaçmaya bile olsa omuzdaşım gölgemin üzerinden bir cumhuriyet geçiyor hayır hürriyet olsa ancak kazanırdık olmamakla mümkün olacaksa kardeşim adımızın son...

Titrek Elin Yaşattığı Iska

yanılma saki canın dudağımdaki çizgi elim kayıyor ve enfiyeyi artık yerine koydum, elim kayıyor ve beni aşağılayacaklar, hatırlandığımda hiçbir sebep sorulmayacak kadar da beni tanımış olmayacaklar! şimdi evet şimdi saki karanlığına saklandığım kapının kırılışını ve boynuma kemirgen bir normcunun dadandığını! ah, artık dağlarla sarmaş dolaş söyleyebileceğim şeylere dahi adanmış bir şarapnelden bahsediyorum! kendine ait bir oda, siktir oradan. Yanılma saki Canın iki dudağımın bitiştiği an Ben noktaların anlaşılmadığı, Dayanamıyorum ki ben dağ değilim Bu etten, gözlerden, ruhlardan Hayır kaçamıyorum, hayır! istiyorum, yaşayabilmeyi en azından istiyorum, kaçabilmeyi kaç yaşındayım ben? kaç dünyaya doğdum? kaç el sardım şu güne kadar ve kaç kez sevildim? bir elin parmakları, bu yaşamda cansız kaç kez bunadım? kaç kez hissettim savaştığımı, öldüğümü? kaç kez kıvrandım? kaç kez düğümlendi boğazım? bütün eller gelsin, bütün eller! Yanılma saki, Canın dudaklarıma süsleniyor Saki benim dediğimi...

Yeniden

kokladım, tamam dedim inanmaya ortalamaya vurduğumda her şey kadar acınasıydım içim için bir şeyler yapılması gerekiyordu ölene kadar bekleyebilirdim de kalkışmadım buna kendimi her şeye inandırdım her şeye inandırdım ve sonunda dumana vurdum dipteydim öncesinden sıcak maviye bir cehennem hazırladım kinimden budanan bir mızrağı indirecektim gövdesine kokladım cehennemi kendimi atmadım, buna kanmadım içim inliyordu her şeye karşıydım biliyordum oyunları sıfatlar okunmuştu kalbime hepsini tanıyordum hepsine karşıydım ama tamam dedim inanmaya aradım ve buldum cinayeti bir piç, bir hiçlik, bir isyan kokladım cehennemi ve tamam dedim inanmaya tamam dedim ölene kadar beklemeye ölene kadar acınasıydım artık ölene kadar düşman bilenmiş, hırçın indirecek dağları! tamam dedim kendime yeneceğiz hepsini ama şimdi dumanın gövdesindeki cehennem bekler bizi yeniden.

Yarılamaz Sarsılan

her şey bittiği için yakıyorsun her şey kaçtığı için. her şey öylece durduğu için. her şey bağırdığı için. her şey yok olduğu için. her şey son anda olduğu için. her şey olmadığı için. her şey değiştiği için. her şey öldüğü için. her şey aynı olduğu için. her şey yaklaştığı için. her şey duman olduğu için. her şey dönüştüğü için. her şey eskidiği için. her şey bulandığı için. her şey var olduğu için. her şey söndüğü için. her şey parladığı için. her şey ağladığı için. her şey düştüğü için. her şey kaldığı için. her şey geçtiği için. her şey istediği için. her şey soluduğu için. her şey savaştığı için. her şey yalvardığı için. her şey sallandığı için. her şey dikildiği için. her şey yaktığı için. her şey kirlendiği için. her şey yavaşladığı için. her şey korktuğu için. her şey denediği için. her şey kanadığı için. her şey yardığı için. her şey kanattığı için. her şey kaybedildiği için. yakıyorsun hayatım, kaçmıyorsun. -n

Bir Atın Koğuşlandığındaki Görüntüsü Gibi

bir atın koğuşlandığındaki görüntüsü gibiydi yürüyüşü bir leşin camdan yansıması gibi korkunç irkildiğimiz boşuna Johanna! bir fayansa yapışan atom bombası kadar faydasız aslında Johanna! eriştiğinde ıskalanacak her şey rah. saçlarımı kavradığımda erilen her nasıl? anlamıyorum diyor kemirgen ben de diyorum. ve aksine satırlara havlıyorum Johanna onu tanırdım haftada en az yirmi bir sıkı şiir okurdu haftada en az kırk sıkı şiir yazardı hayır sadece makina değildi omurgalı bir mitralyözdü ona onun gibi olmanın nasıl mümkün olacağını sorduğumda mümkün değil, ama daha iyisi mümkün demişti gözlerimi delerek Johanna öldüğüme değmeyecek yüzyılın karmaşasını dert ederken tahtından bana doğruldun ve şimdi senin gözlerinden görüyorum bütün aygırları, kemirgenleri, yüzleri ellerim haftada elli sıkı şiir doğruyor yaşıyorsam sensin Johanna bunun için ağladığımı sana hiç söylemedim. beni şapşal bir ayrılığa doğru bakarken gördüğünde falanca gökyüzünde ağzımdan çıkan volkan senin içime bıraktığın koc...