Kayıtlar

Titrek Elin Yaşattığı Iska

yanılma saki canın dudağımdaki çizgi elim kayıyor ve enfiyeyi artık yerine koydum, elim kayıyor ve beni aşağılayacaklar, hatırlandığımda hiçbir sebep sorulmayacak kadar da beni tanımış olmayacaklar! şimdi evet şimdi saki karanlığına saklandığım kapının kırılışını ve boynuma kemirgen bir normcunun dadandığını! ah, artık dağlarla sarmaş dolaş söyleyebileceğim şeylere dahi adanmış bir şarapnelden bahsediyorum! kendine ait bir oda, siktir oradan. Yanılma saki Canın iki dudağımın bitiştiği an Ben noktaların anlaşılmadığı, Dayanamıyorum ki ben dağ değilim Bu etten, gözlerden, ruhlardan Hayır kaçamıyorum, hayır! istiyorum, yaşayabilmeyi en azından istiyorum, kaçabilmeyi kaç yaşındayım ben? kaç dünyaya doğdum? kaç el sardım şu güne kadar ve kaç kez sevildim? bir elin parmakları, bu yaşamda cansız kaç kez bunadım? kaç kez hissettim savaştığımı, öldüğümü? kaç kez kıvrandım? kaç kez düğümlendi boğazım? bütün eller gelsin, bütün eller! Yanılma saki, Canın dudaklarıma süsleniyor Saki benim dediğimi...

Yeniden

kokladım, tamam dedim inanmaya ortalamaya vurduğumda her şey kadar acınasıydım içim için bir şeyler yapılması gerekiyordu ölene kadar bekleyebilirdim de kalkışmadım buna kendimi her şeye inandırdım her şeye inandırdım ve sonunda dumana vurdum dipteydim öncesinden sıcak maviye bir cehennem hazırladım kinimden budanan bir mızrağı indirecektim gövdesine kokladım cehennemi kendimi atmadım, buna kanmadım içim inliyordu her şeye karşıydım biliyordum oyunları sıfatlar okunmuştu kalbime hepsini tanıyordum hepsine karşıydım ama tamam dedim inanmaya aradım ve buldum cinayeti bir piç, bir hiçlik, bir isyan kokladım cehennemi ve tamam dedim inanmaya tamam dedim ölene kadar beklemeye ölene kadar acınasıydım artık ölene kadar düşman bilenmiş, hırçın indirecek dağları! tamam dedim kendime yeneceğiz hepsini ama şimdi dumanın gövdesindeki cehennem bekler bizi yeniden.

Yarılamaz Sarsılan

her şey bittiği için yakıyorsun her şey kaçtığı için. her şey öylece durduğu için. her şey bağırdığı için. her şey yok olduğu için. her şey son anda olduğu için. her şey olmadığı için. her şey değiştiği için. her şey öldüğü için. her şey aynı olduğu için. her şey yaklaştığı için. her şey duman olduğu için. her şey dönüştüğü için. her şey eskidiği için. her şey bulandığı için. her şey var olduğu için. her şey söndüğü için. her şey parladığı için. her şey ağladığı için. her şey düştüğü için. her şey kaldığı için. her şey geçtiği için. her şey istediği için. her şey soluduğu için. her şey savaştığı için. her şey yalvardığı için. her şey sallandığı için. her şey dikildiği için. her şey yaktığı için. her şey kirlendiği için. her şey yavaşladığı için. her şey korktuğu için. her şey denediği için. her şey kanadığı için. her şey yardığı için. her şey kanattığı için. her şey kaybedildiği için. yakıyorsun hayatım, kaçmıyorsun. -n

Bir Atın Koğuşlandığındaki Görüntüsü Gibi

bir atın koğuşlandığındaki görüntüsü gibiydi yürüyüşü bir leşin camdan yansıması gibi korkunç irkildiğimiz boşuna Johanna! bir fayansa yapışan atom bombası kadar faydasız aslında Johanna! eriştiğinde ıskalanacak her şey rah. saçlarımı kavradığımda erilen her nasıl? anlamıyorum diyor kemirgen ben de diyorum. ve aksine satırlara havlıyorum Johanna onu tanırdım haftada en az yirmi bir sıkı şiir okurdu haftada en az kırk sıkı şiir yazardı hayır sadece makina değildi omurgalı bir mitralyözdü ona onun gibi olmanın nasıl mümkün olacağını sorduğumda mümkün değil, ama daha iyisi mümkün demişti gözlerimi delerek Johanna öldüğüme değmeyecek yüzyılın karmaşasını dert ederken tahtından bana doğruldun ve şimdi senin gözlerinden görüyorum bütün aygırları, kemirgenleri, yüzleri ellerim haftada elli sıkı şiir doğruyor yaşıyorsam sensin Johanna bunun için ağladığımı sana hiç söylemedim. beni şapşal bir ayrılığa doğru bakarken gördüğünde falanca gökyüzünde ağzımdan çıkan volkan senin içime bıraktığın koc...

Şerefe

ayağa kalktı göz önündeydi  kadehini kaldırdı o güzel kadının güzel tuvalinin şerefine kadeh kaldırmak istiyorum kadehler kalktı beyler eminim ki o muazzam tuvalinde anlattığı şey bizden başkası değil kendimizi kaybedişimiz ve kendimizden başka her şeyle karşılaşabileceğimiz yolları anımsadım birden tuvaline bakınca muhteşem bir güzellikten mahrum kalışımızın bizi sürüklediği noktalarda dönüp durduğumuz gerçeğiyle baş başa kalıyoruz her gün buna bir son vermek ümidiyle ve daha akıllıca ve daha ne istediğini bilen hareketlerle yol almak dileğiyle ŞEREFE ikinci kişi ayağa kalktı  yemeğin ortasında o güzel kadının narin adımları şerefine kadeh kaldırmak istiyorum kadehler kaktı nitekim onun attığı adımları gördüğümde aklıma gelen şey tanrının ne kadar muhteşem olduğuydu ölmekte olan bir ruha yaşama TUTKUSUNU bahşeden narin adımlarıyla gönülleri alabora eden bir kadın yaratıyordu  sonrasında hayatın önüne perdeler iniyor ve gerçekten biraz uzaklaşma şansı bulup yaşama coşkusu...

Ölüm ve Vicdan

bu anda hayatıma küsüyorum ses; derinlerden gelen bir ışıltıya kavuşuyor en sonunda ardı arkası kesilmeyen sokakların o içtensizlikle kırpılmış cumbalarının gölgesinde yalınayak yağmurun altında üşümüş ama her an kıvrak bir imgenin vücuduma sarılışını belki de bir anı olarak hatırlıyorum ama nitekim isyan, şevk, saadet, ışık, alaylar, kumandanlar, garnizonlar, aşklar sevgiler ve bütün geriye kalmış yalanlar her şeyiyle gözlerimden yaşı, yaşantıyı, akıntıyı, sevgiyi her şeyi alıyor götürüyor artık tıkandığımı özüme dönmenin mümkünatını sorguladığım, aciz, biçare, yüklü, bunalmış ve susuz bir vaziyetteyim insana, insanlara her şeye karşı gerilen omzum, diklenen başım, sorgulayan gözüm, çatılan kaşım ve bilenen dişlerimle bütün hiddetimle doğruluyorum olduğum yerden aslında böyle göründüğünü söyleyebilecek kudrette değilim bu yalnızca benim kafamda, rüyalarımda, kabuslarımda boynuma dolanan bir figür, bir (i)kinci yaşam herkeslerde ve bütün o çeşne, o niş civarlarda dolanan o suskun kede...

Kanadı Kanatlar

ambarın kırık penceresinden göğe kayar bakışlarım YİNE haspalar en büyük depremleri kıçlarında hissederken yüreği buruklar tavan arasındaki örümceğin kutsallığını filizlendirirken akıllarında aklım nice halin niteliksizliğinde gezinip durur YİNE ve haspalar kaderimin iyiye gidiş tabelasını kemirirken kurumuş bir gölün ortasındayım, yönsüz.. tonla yük dolu boynum bükülmekte usta ayaklarım adımdan aciz duman soğuk, ölümün esrarengiz yörüngesi sis çetin, ıssızlığın gölgesi o yabanıl dağılsalar yüzüme vuracak aydınlık parıl parıl şakıyacağım hiçlikte. hiç! ve içkiler kangren olmuş dertleri söküp atar gibi işlevsel ılıklığını konuştururken biliyorum son nefesi vermedikçe hiçbir şey sıra dışı iyiye gitmeyecek olabildiğince bedbahtlığa doğru gidişimin bilmem kaçıncı yılında yıllanmış bir şarap belki kesip atar gerçekten kangren olmuş acılarımı yüreğimden ve dumanlar kursağımda kalan cümlelerin, kursağımda kalan nefeslerin üzerini örtmeye çalışırken ölü gibi kokuşmuş geleceğimin kifayetsizliği...

ahanda, değişen.

ben biraz ölüyüm geriye kalanım da mahmurdur ziyadesiyle damarlarımda meşhur bir yazgı akar değişen acının değişmez, eksilmez olduğuna inandığım anlardır sadece ben biraz ölüyüm kalanımı da hatırlamam genelde çattığım dağ, ilk ışık, ilk uyku, işte şimdi yürüyorum dimdik, şimdi de gözümden yaş geliyor, ahanda işte ilk düşünce: diğerlerinden farklı.

bu.

adamın bir köşesi vardır bir sapağı hiçbir savaş öldüremez bu adamı köşesi olan bir adamı sadece cennet öldürür benim bir köşem var gerdanlığımdaki cesetleri oraya bırakırım benim bir köşem var döndüğüm döndüğüm anda namluyu alnıma savururum ama ölmem, öldüremem kendimi kimse bilmez bendeki bu gözü durgun suda yıkanan efemineler kadar masum görünür yaşantım bilirim bilirim döndüğüm anda namluyu neden alnıma savurduğumu: kalınca katliam çıkaracaklar için kaçmak en büyük erdemlilik.