Kayıtlar

Mecburi Hüküm

işte bulunduğumdaki facianın kırık dökümü kırlangıçlar miğferim oluyor  düşene  üşüşen kışa karşı Roth! beni taşıyan her şey bir uğultuyu da taşıyor cepkeninde bunu hangi alfabeye havale etsem derinden bir kış daha geliyor hınca kün feye Roth! yağmur daldan kalbe akacağında yerimde değildim bu sefer hissettim ve kaçmak istedim uygarlıklardan bu bir gülüşe sığabilirdi  ancak duyum köreldiğinde acıyamazdım kendime mecburi infilak süregelen Roth! hayaletler mor dudaklardan öperken adımlarım gayri ihtiyari yani çekilen nefes  ciğerimde çekiyor fünyeyi  jiletler suluyor  afyonlu günde cehennemi bulursak yeniden  kendimizden birkaç terki kemerlerden taşkın doğacak evvelin ve ahırın hükümsüz kaldığı yeni bir kül de ağlayacak minicik elleri Roth! /ben suçlu değilim ellerimi bul!   su'ya şiirler.

Aleni Celladı; No Limitation

hilkat mili avucumda. bunu reddediyorum dilim kıvrak bir celbi eriyor terazi şimdi fark damarlarımızda akan gürlük kadar bariz tanrı ayıltmak istediğinde canı şüpheye yer bırakmayacak namlularla sürülürdü ovamız varlığın rüşdü bu kadar şimdi gümbürdeyen adımlar  zihnin kulvarlarını yıkıp geçtiğinde oh, işte düşünen! ama kan bellidir ve arz ile gök arası hilkat mili avucumda. bunun reddi her şeyi getirir uyanmak gibi tozdan serpilen sarhoşluğa gerilen merantar! ak aynada beliren damar hayır inanmak tercihin en leş hali şimdi alnımda yargılanıyor yıldırımlar  çıkmak istiyorlar izin benim bileklerimden taşıyorsa artık duyuyorsam gölgenin söylediğini taşkın yollarımdadır benim  hacim ve kan da siyaha boyanan bir nüans fikir hürriyete soyunduğunda  elzem olacaktı cinayet. toprak istiyorum/ fikir hürriyete soyunduğunda saçmalar taşacaktı ferden. buda/ işte yükselttiğim şeylerin hücuma gark olduğu ayırtlarımın şişerek gece mavisine çarptığı an. yıldırımlar çıkmak istiyorlar...

Aleni Celladı

hadi dediler ne duruyorsun  umrumda değil dedim yaran umrumuzda değil bizi oyuna sür dediler  siz de kimsiniz dedim biz kaosuz ve katliamıyız bilinenin emin misiniz  çünkü bu yolun geri dönüşü yok dedim  fazla bile bekledik  yaz ve kurtar bizi, şimdiye ermeliydik dediler  siz istediniz, dedim:  kan ile duvar arasında iki dakikalık işimi on saniyeye indirmekle uğraşırken  aleni celladının gölgesi belirdi  yaklaştım kulağına ve şöyle dedim:  sen benimsin  ben tanrının ve tanrı.. kendinin  yapman gereken sözlerini kağıda yazıp taşın etrafına sarman ve  göremeyeceğin kadar uzağa fırlatman sonra attığın yöne doğru gidip  enkaza bakarak sözlerin tesirini, yıkıcı gücünü gördükten sonra benim yanıma gelmen  çünkü sen benimsin  ve senin yarattığın enkaz  benim kıyametimin zerresi değil unutma çünkü sen benimsin  şimdi git hadi  burada  kanla duvar arasında bekliyorum seni. başıyla onayladı beni...

Ülkü

doldur kulağımı leş cambazın felekleri göstereyim mihrap nedir kâ felâ tulum karındaşım hüküm giymiş infaz antilobu can benim, fer ve bütün yön! ülküm kalkmayan küheylanın çatına mecburi istirahat vermekten öte kin ordularım daha yönelmedi ahırı farza şimdi olduğumla yarın değilim poyraz dağlardan geçmiştir örmeye gövdemi yaslı bir fikirden de ötedir gerdanım gam, yüklü bir omurla başımı gerdiğinde kan benim, çağ ve ebed! arı meskenine katmayan usadır ülkümün susamış azı dişlerini geçireceği ana yüz bulaşmış efendisiz gerçeklik de bir ölüdür cepkenimde "kezâ" feylesoflara kalmış bir çağken bana öfkeden başka haşmet gösterecek bir can yok işte mızrak benim, bileği ve atlar!

Gerçek Bir Delilik

gelişmiş ırgatların cephesinde gamalı cepkenimden taşan yaşamın telaşlı ve yaramaz taraflarını ayıklıyordum her şeyden önce toparlanmadan biliyorum biliyorum yalvarmayacağız hele savaşa gerildiyse boğazımız eski kallavi taraflarına yaslanamayacağımı diri diri hissetsem de köşelerimde bunun hiçbir dönüşe imzası yok işte mütevellit! seddülrüşd'ü yarmaya yetemeyecek şamdan gelen parlak kurşunlar flaşlar patlıyor gökten gerilen yüreğimi çekiyor melekler yürüdüğümde kara da yürüyor benimle geç bir birliktelik zaten hep böyledir: "kameralar hep geç gelir." hiçbir şey sahte bir delilik kadar ilgi çekici olmamıştır bunu kurşunların sekişinden kuruyorum bütün gölgeler can verdi ve vicdanın sesi duyulmaz oldu tetiklerin gürlemesinden "bu saçlara artık ihtiyacımız yok Hank!" dedi delirmiş yarbay yoluyordu saçlarını kalan yedi parmağıyla gerçekten bitti mi buraya kadar mı inancın ilk sapakta kayıplara karışması bunun alışılagelmiş olması gerekirdi henüz yolmadım saçlarımı y...

Bir Tanık

"ilk önce bir hışırtıydı tavşanın kulaklarını diktiği sonrasında hiç durmadan kaçtı, geri dönmedi." (çocuk yalan konuşuyor) sarsılan başka bir düzlemde seğirtiyor kalbini çünkü, der bir başkası hayat danışıklı bir yaftalamaktır bağlamları aptallar kuşanmayı sever bunu hayra yormaya şiir sığmaz da yokum orada! işte benim kapatamadığım kapı kıramadığım tavan yaslanamadığım duvar varsam da burada varım, taşan benin her şeyi değiştirebileceğini umduğu yer -bazen. başka yok, başkası yok, sadece burası canım. beni bu bağlamdan sebeplerden, sicimlerden kurtar tanrım, biliyorum bu çok eski bir çağrı ama ne olur doğurduğum kanı, tanı. korda sızlanmayan gecemi annemin beni seveceği bir rüyaya kat cebimde kahır taşı matemde koşuşturan çocuk, ah! şen lütfen bunları da (çocuk yalan konuşuyor) ne kadar da varım aslında, kalkalım ve birkaç tavşan vuralım seherde ve dans (çocuk yalan konuşuyor) ancak bir ölüye doğrultabiliyorum namluyu (çocuk konuşuyor) -açık bir mezar. -abisinin. -kanı kuru...

Sayıklamalar

örtüyorum üzerimi özleyecek bir şeyi olmaması insanın şimdilik ne güzel, diye söylüyorum kendime acı bir uykuya devriliyor olabilirdim şimdi uykunun bir amaca çevrildiği zamanlarda olabilirdim ama değilim, örtüyorum üzerimi gülerek. gece, hiç şaşırmayacağım. bu rüyalara taşıyor içim kendime altından bir yazgı döllenmiş bir yağmur sonsuz bir düş veriyorum ki acı sadece yaralamakla kalsın gece biraz çekiliyor örtü üzerimden. yağmur kurumuş, üzerim tamamen açıktı uyanışımda uyanışımda bir tedirginlik taşımayalı yılların yılları katladığını düşünüyorum ne güzel diyorum, ne güzel hizaya bir bedenin karışmıyor oluşu ne güzel şu bahar ne güzel bunca ayırt ne güzel biliyor olması kendini kimsenin ne güzel diyorum henüz vakit çok geç değilken

Dréan'dan Konuşmam İçin Emir

Montana sarışkan ve salıverilen bir yeninin vazektomi sancısı yeni yetmesi yoktur hiçbir mayının sancı ufuğu sarıyor irtifa yelemi sınıyor Montana! Her şeye kalkıştığım! manzaralar avlıyor beni bir dahiye ihtiyacım var değişen amigdala, amigdalam Vietnam yankının sarsıldığını hissettim sarsıldım, yankıyım rakibimi biliyorum: örgün bir teselsülü acının Montana! yaşasak güzel oluruz her şeyiyle ama burası sanatın yeri: bunu ustamın yedisindeki namludan okuyorum. Dréan'dan Kaliforniya'ya cânım uzanıyor ahanda gece iki kravatımı gevşetecek bahanem yok ne oldu ben bu kadar ciddi değildim tanrım ne oldu çok mu acıdım! incilerim saçak saçak açmış dağılmış çelikten yaşamlara bakarken büyümüyor artık yığın, tamah, hasılattır bu çark alışılacak şairin sesi kendini aşıyor da şairin sesi kendini aşıyor da kulağın celbine sıkışan para şairin sesi tanrıya, Montana! kalbimde anlamsız bir yuva: istiyorum her şey meydana geldiği gibi çabucak sıyrılıversin hayatımdan. elde kalan ölümleri saymaya...

Çarpışmalar

Philadelphia'da yeşiller üzerinde savaşıyorduk ne sanattı ama! biliyorduk hangi toprak için öldüğümüzü ve öldürdüğümüzü ölen ve öldüren memnundu şimdi göz, bu sanattan düştü ne acı ama!

Efendilerin Kelebekleri

ben yobaz mevsimlerde sevmiyorum seni sadece yazın yine de dalgalanır bayraklar bunun bir önemi yoktur mor yerlerim kanar bunun da kolların göründüğü o al çıplaklığı diyorum yazın duyulmaz olur cinayetler şefkatin o kabarcığı kabarır da insan biraz daha insandır sadece yazın seviyorum seni hatırlamalar teyakkuzu devreder yaşamak dedirtir her şeye yaşamak ya da ben de yaşayacaktım oysa ben de yaşayacaktım ama her şey bitti ustaların yolu göründü bohçamı özgür bırakıp o kelimelerin kocaman kesildiği asıla doğru büyümek vakti buna ancak bir seher vakti işler kurşun yoksa büyüklük, ululuk tasladığımız mı var bu saçmalıkta öğütürken uykuyu, yüzyıl olmuş öleli efendinin, efendilerin yaşatırken canı, kelebekleri ve ceninleri düşlerken aynı zamanda bunu bize ölmüş olanın yazdıkları yaptırırdı. ben böyle yaşadım. kandırdım kendimi ve herkesi bir mevsim sevdim. benim kütlem ağır. ağırlaşıyor inandıklarım. o yaşatıyorsa beni, hani ölü olan/ yine kandırdım beni. önemi yok bunun da.    ...