Benim Bir Alayım Yok III

mecburen soluyacaktık sözün ensesinde;
payın en küçüğünde debelenmeyip isyanı tatmayanları kim muhatap?
nihayeti aklının ucundan geçirenlerin neyine saygı duyayım: aklının uçurumunda korkusuzca salınmaya çalışan kişi nihayeti düşünür mü hiç?
boşluğun sükunetine aldanıp kendini yaratılmışların içerisinde bir yerde görenle kim muhatap?
yerimizden olunmuşuz, geri almalıyız diyenlerin kucağında gövdemin izi kalsın isterim hep.. hem o gövdeden payıma bir onur düşecek, gövdem onurlanacak ve kaderimin mahmuzu olacak, ispata gerek duymayacağım.
kaotik çemberler içerisinde çarpmayan, çarpılmayan, çarpmayan, düşmeyen, düşeni görmeyen kimseyle kim muhatap? hem kim bu yalan tasmasını, bu düzlüğü boynundan geçirip de verirse zaten kaderinin eline yaşayışının bir değeri mi kalır: oysa bana sorsan domuzun dahi bir görevi vardır.
bu iflasın eşiğine gelmiş oluşumların kemiğe dayanmasıyla birlikte mecburen soluyacaktık sözün ensesinde ki doğan güneşin de, batan güneşin de, parıldayan yıldızın da bir önem arz etmediğini; hiçbir yüceliğin acıya egemen olma yarışının ve ibret aratma kaydıyla yaşatma eyleminin tasvip edilemeyeceğini, tasvip edileceği takdirde de insanın ruhunda onulmaz yaralar açabileceğini bir kez daha benliklerimizden içeriye doğru haykırabilelim.
mecburen soluyacaktık sözün ensesinde ama ayrılık vaktiydi.
mecburen soludum ensemde.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Benim Bir Alayım Yok II

légion d'honneur

Mühür