Kayıtlar

Bank

işte  zırvananın ahalisi gümbür gümbür akan kızıl soykan cepler delik mermiler pırlanta bir bank öğle vurduğunda gölgede kalmış  yeni yetme bir pazar ve omza düşen ırklar işte huzur ziyansız çekilip gitme dünyanın  dünyanın bildirisi kulaklarımda: yaslandığın yerde bir hikmet yok! kuşlardan duyduğum tek düş: inanmanın sırası değil durma! şimdi soğuk yerlerime değen  bir nefes zikir değil, durma! sırası gelmeyen her şey gibi uzaklaş gürleyen meşinlerden/ hür! yakardığında atlar daha hızlı gitmeyecek bitişi geçen bugün olacak  elinde simsiyah giz yol gri/ ellerini pırlantalar sarmış  ellerim sarı/ boynunda aşk bir gerdanlık  sırrım terli/ yüzünde aya sarmış gürz farlarım sönük/ dünya şu! öğle vurduğunda şehri böğründen bir bank yara almamış  oradayım tanrıya şükür  işte huzur ziyansız  işte ben fazlasıyla oradayım  öğle  böğründen  vurduğunda  şehri  bir müddet kendimi asmayı düşüneceğim. —2024

Eski Bir Dosta Karşı Gaddarlaşmak

bulutların üzerinden aştı geçti dört asır milyar kan, hınç, ölüm vicdan elimizin kiri; piri doğurmuş al yüzü nerede hani kır-lan, kaçışlar üç mevsim sevgilim seni bir mevsimde bir şarkıda aradım kaç-defaatle. yığınla moloz şiiri yardım da buldum  hülya denizinden seni hürlüğüme doğrultacak kadar süzengiyi doruklarına varmıştım ruhumun bak bu soğuk, kuz. yarım buza eklediğim lavanta taneleri bulutlardan sarkıttığım aksiyon tınısı eşliğinde yaşıyorum kelimeleri, cumartesi ne ıslak gün!? geliyordum, geldim, geleceğim sana çünkü bıraktığım kuşlar ağzımdan  intikam ile aşk arasında bir yere saldı taşları sözlerin karanlık tarafına çağırıyorum seni henüz yirmilerindeki dizelere vıcık vıcık olmuş taşra nağmelerden kurtarıyorum seni, ebediyete inşa edecek "intikal orduları" şimdinin yokluğunda ne önemi var? her şeyin ve  eski bir dostun. —2024

Billboarda Asılmış Fotoğraflar

budur benim  sahibi yokmuşcasına ördüğüm duvarların partal çehren gerilmekteyken dur bakalım hissedebilecek misin boşluğu harameynden geçen üç kalleş vardı harameynden geçmezsen bir adın yok dünyayı dörde bölsen de etmeyeceksin bir kalleş! birinci kalleş; kallavi elleriyle geçmişti fırtınaları elleriyle aşkı sarmıştı bütün kervanlarda tüm göçlerce bilenen hür biriydi tüm nehirlerin aktığı yöndeydi kalbi beş vakit cehennem başının ucundaydı bildiğimiz ölüm, ölüleri vardı onun. adı; Külemi. Külemi'yi neydi kalleş eyleyen? ikinci kalleş; gözleri bir şahininki kadar küçüktü tüyleri her zaman sarkastik şekilde dikti kendisi tetiğin vücut bulmuş mihenk bulvarıydı boyu kısaydı, kaşları çatık, bıyığı savruk bir cebinde alev, bir cebinde tesbih cepkeninde de zamanı taşırdı rahvan bir atlıydı; soluğu ciğerinden çıktığı anda  ürpermemek elde değildi, kızıl bir nefesi vardı ellerinin içi yaralıydı senelerdir doktora, şifaya inanmazdı Tanrı'dan geldi, o alacak acıyı derdi ruhunu gammazlama...

Pray for Sinatra

cepkeninde taşır üç poşet kıçı ıslanmasın diye ıslak banklarda göğsünde genç Frank Sinatra alfabenin yersiz düsturu aşkından bilirim ki her kadim gelse böyle ölür aşkından hayatım yalnızlığıma serilen kül seccade nereden ayrıldım? kalbimdeki ölü camia. demirden ayrılıp kana, kandan işte Sinatra diye bir çocuk! tarih elimin tersinde yazıyor avucumun içi yer kürenin  acıyorum tanrım her seferinde  acıyorum her şeye olan yaratılmışa Radyo Alaturka frekans 91.0 sanırım buralarda bir yerde bulacağım unutulmuş mühimmatı sanırım buralarda başlayacak savaş Sinatra tüfek tutacak, cebimizde  beyaz mendil elimizde sancak  vurulacağımız tepenin ardına üç kişiyi asıp götürmüşler radyo yetmişlerden yetme sanırım buralarda bir yerde  inmeliyim camiadan dişleri dökülmüş bir aslan seziyorum diliyle de korkutuyor hayır altından ya pençeleri yok cüssesinden olsa gerek belki de gözleri  şimdilik yeterli her şey  işte cehennemat ve boş kovanlar bu kadar zaten her şey Sinat...

Hikmetinden Manevralar

işte terakki sarmalı içimde henüz ödem tutmamış isyanlar merak etme sevgilim aynı dün ve gece merak etme sevgilim henüz asmadı içimdeki küheylan kendini servi çalımlardan geçilmeyen yaylalardan iniyorum yer yüzüne yüzünde bir an var gerisi hilkat oluyor ve iltimas geçilen her feryadın aslı da kanepeden düşmek üzere yakarışlar duman oluyor seherin kucağında işte isyanların rüknu bana bir düzine yol gösterdiler Tinze ama sapmanın da bir mesele olduğunu yaratılışta söylemedi kimse her şey öylece dökülüverdi ilham gibi olan ulu sokaklarda cebelleşen  her yanından doluksayan kaderlere  ol/duysa sadece.. nedir bizim keşmekeşten  ayırdığımız mücevherat? göğsümüzün bir gergide aslına rücusuna kim karşı? işte bir çocuk elinde kamberi yumrukluyor dahası bir yavru kedi geçiyor harameynden ağzında aslan leşi söyle hakikati hilkatin dimağında sırra koyan kimdi? işte sarmalın /derdiğim bütün sevgilerden üryan fırtınası duyulan neydi? buydu ya? göz, geçip giden her şeyin mizahına doluks...

Underground Hilkat

underground yeryüzünün meşalesi yaratılışına şahit olduğum bir şey varsa o da  işte burası giz ve hükümler silsilesi ama neye yarar kışlar geçer kuşların ardından / merdivenleri indikçe korkuyla beslenen  cinayetler gördüm ama ben biliyorum ki ataları şiirin buradan çıktılar ayyuka benim atalarım  indikçe iniyorum ineceğim ve delireceğim sesin diline süreceğim dilimi kasıntı hegemonyalara diller ağızlara dadandığında dinamiğine tanık olacağız evrenin kısır kalmış yaşam diyaloglarla körelirken hepten yeni bir dize sürtüyor arza underground harekeler! çıldırmak eldeki tek dün yarınları dipledim şimdideki dumanı görmek için damarlarım yanıyor ama inmek iniltilere kulak vermek  belki de acımak saçmak seraplara kurtaracak beni arda kalanlardan öyleyse hal düş arzuyla birlikte infilak etmeli istemediğim ne kaldı her şeye uzağım gökyüzü yarılmak istiyor kahramanlar ölü atalarım ölü ben de ölmeliyim / iç yarılıp düşünceler doğduğunda hiçbir şey değişmeyecek sadece anda bir b...

Rimbaud

evet kaybettik çünkü şimdinin öncesi vardı ve kayboldu bilmiyoruz ama farkına vardık gözler kısık artık cihan bodur ter herkes üzerine alaycı bir kalay bu kaçıncı satır, evet siliniyor artık bilmiyoruz öylece sallanmalı ve hak edene üflemeliyiz bu dumanı yaşayan biz değiliz ve ordumuz yok kaybettik ama farkındayız ölmemek için önemi yok bir alt satıra geçiyorum ve orada beceriyorum üzerime düşeni seneler evvelki gibi hayır rimbaud okumamdan beri hiçbir şey değişmedi ta ki sen gürz dudaklarınla ıslatana dek rüzgarı —2022

mindiswar

ses yükselmeli hayır baba düşmek yok  çünkü sıram gelecek aid bütün kadrajlardan taşarken ne önemi vardı ehlin o imza topladı, düşmanımız.. tamamlanmamış üç bin satır ağızlardan taşan bodur harfler  hayır neden ölecekmişiz kardeşim niye teferruattan bir gölge boyu taşsın kaderimiz yok! tamamlanmamış üç bin satır! /ses yükselmeli kardeşim sen külsün, her, hem! sen gülsün, cer, pak! sensin kardeşim, sensin değirmenci ses yükselmeli kardeşim! duman arkamızda abim biz yaktık ve yolumuza saydık ömrümüzü haddimizi aştık mevzu taşamamak olacaksa hayattan diye ölüme sunduk kandillerimizi duman karşımda abim ve seni varlığına meydan okuyan bir sipahi gibi  görüyorum ak çaputlara sarılmışsın\ tamamlanmamış üç bin satır, ya ses bu sebepten yarmalı arzı San Francisco'dan başlayıp ses bu sebepten terk edilmemeli yalnızlığa bir eşlikçisi olmalı sesin ki  karışmasın kabuslara sese direnmek  zorunda kalmayalım  ellerimiz seksendeki gibi hür  ama artık yorgun çatılara ...

Ölümsüz Örümcekler

ölleri sana benzeyen ruganlarını çekmiş ayyaş üç süvari duman canımı delerken bu şehir tahtına bir yamacı arıyor acıma sarı karbonat basıyorum kapı aralığından sızan sadece ölümsüz örümcekler  beni yüksek doruklarına çekmen gerekir çünkü hikaye dökülen küllerin örtüsüne yakın yerlere işlendi beni bir tavan arasına yıllanmaya ser yasak her duvarın ardında da var henüz küçükken gerekçelerin beni derdest edebileceğini bilmekle  lanetlendim gözlerim bir ayyaşınki kadar keskinken boğazıma sinen beyazlığı  ruhumdan söküp atmak istedim ah! seni ilah belleyecekler işte bu noktada silahım kurulu: inancım yok ah! seni bir yudumla unutacaklar silahım doğruluk şakağıma: yaşıyorsun sarkan demirden hayallerimin mihrabına çıkıp tepindim sonsuzluğuma gölgelere akıp silinip gitmek vardı umudum ama taştan duvardan fırlayan orduya savur emrini kim verdiyse görülmek oldu kaderim  şehir ıslak, şehir tahribat gemilerine beni soruyor harabelerde kanımı arıyorlar  neydi benim vasfım mu...

Bunun Adı: Gömü

sancının yıldönümüne saçının kükrediği zaman sesim dört aleme yarılıyor açığa çıkan şiir oluyor, kutlu! şimdi kutsanıyoruz hayatım bunu  ileride anımız say cepkenlerden sıyrılıyoruz belki biraz Afrika ama dilediğim şu ki urganım yücelerden bir yüceye  kırk dönümlük bir arazide taburlar öldü kutsanmak için şimdi kutsanıyoruz hayatım ağaçlardan savrulan yankı acının değil artık! kim bilir  şimdi söylüyorsun ışıklar yayıldığı yere yabancı evet çünkü farkına varmış saydık her şeyi acımızdan mezarlar kazdık inledi kurtlar azmış akbabalar buradaydı  kaderimize ortak tek payda inatla sevgilim tutuşturmuştuk türküleri şimdi söylüyorsun ışıklar yayıldığı yere yabancı biliyorum sevgilim aksimiz hep  gözlerimiz bize ayrılanı aramaktan  sakıncalıydı herkese ancak kim bilir ışık zannedildiği kadar değerli değildir. kutsanıyoruz sevgilim gizli sevinçlerle yerimiz yurdumuz yok aşklar manipülatif sergilerle  köreliyor seyrimizden sakladığımız bir avuç an dört alemde d...

Birken Ayyaş

birken ayyaş dörtlere karışımın güne yeltenişine, hürlük! bir demire mıhlanıp işte gördüğümüz dünya rahibini savunan çocuk! öyle mi? ya, öyle. kader olarak da ses işitildi: adımlar öksüz kalacak, ayyaş birken. düşünce tek, mıh beni doğrarken fiilsiz güne doğduğumu bilmiyorum aylar benden yılların/ hınç. incitmediğim davada  omzuma düşen yığınla sorumsuzluk bu davada sağlamım adamım kaybetmeyeceğim öyle mi? ya, öyle. artık biliyorum ördüğümü ölümü elimin elimin biliyorum eskisi kadri belki yok ihtimal yine de sevmiyorum birken ayyaş düşünceyi pazularım yazıya eriliyor ve kazara alevin dumana yer verdiğini belki de kaybettim  öyle mi? ya, öyle. ördüğüm duvara yarım kalmış an beğeniyorum kendime her şeye  her şey kadar yakın/ spektrum. bu el benim elim mi ellerimin örülüşü? var mı böyle bir esrar? olmalıysa bildiğim her doğru  yanlış. yok eğer değilse? ihtimaller yazıldı ve açığa çıktı yeni yüzler ihtimaller yazıldı bu esnada zırhlarımız da çünkü her an, her ana mıhlanm...

Lahitteki Kan

şöyle kar bize hiç söylenmediği gibi yağdığında eskidi dayanan her tutarsızlık dahi eskidi olmayan ışık gibi söndü fırtına tarumar bir ezel döşüyor önüme kabuğundan sıyrılan sırtlan gibi ama lahitlerin de sökülmesi lazım gövdemin ademinden elim sıyırıyor sokakları intihar öylece geçip gidiyor intihar bir nakarat bekliyor kendini vuracak berfe dün söndü yarın ben bugün şiir vuracak kendini eski bir hakikati okurkenki gibi kanıyor ellerim gözlerim alaycı bir kuş şans hep yamaçlarda süzülür selam L.A, San F. bir ses duyuyorum ardımda bıraktığım ilk! bir ses duyuyorum: hakikati teslim etmek istiyorum sana! bir ses duyuyorum tanrım henüz sarsmadım sesi bu hülyadan çekip çıkaramadım bir nefer dahi kırkıma dayadım namluyu  iştirakti yaşamak ve  namlumda davetsiz misafirler bir ses duyuyorum tanrım kimseye ihtiyacım yok bir dizin şarap ve  hatır yüklü hipodrom /atalarıma ret! dedemin beyaz bir atı vardı ben olsam adını Kelly koyardım öylece yatıyordu  şimdi hatırlıyorum solu...

Tuttuğum El Tacımın

gencecik tacımız var bitmeyen yalnızlığımız suyun yutamadığı fecir anlarında kahrolduğum aciz ve acaip ve acıyla ağır ağır bilene bilene dinlenerek sökülüyor ruhumdan yaşamak işte gencecik tacımız var kıpkırmızı bir yalnızlık. kürsüye dikiyorum başımı uzamım kürsünün daha var olduğunu anırıyor kulağıma her söz, ayrı bir utancını kusuyor yüzüme ağzım açık, gözüm pür, saat gece iki rüzgar umurumda değil gök bir enstrüman olsaydı şu günlerde mucize? gerek yok olan tahtlara ve tahtları oraya koyanlara oluyor hilkat peşkeş çekerken canımı cehenneme aşkım tuttuğum el tacımın! yok olup bir yok olduğumu bilmek isterdim, şiirde temenni günahtır! bunu al bana yenisini yaz diyemem bu akla ziyandır asılsıza çaba ki ilk nefeste mahvoluşa doğduğumu inkar edemez bu hacim bu toplamda yeni cinayetlere hayret yok buruşturduğum kağıtlar, ter, sıkıntı, hür bunalım teslim olmak ya da olmamak: düşünce. her anne ve baba aynı zamanda katildir der Kaberi: ölüm düşüncedir ilk. indirin asılsız bayrakları ..uğrun...