Kayıtlar

2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yed'i

bunu biliyordum geçip giderken dimdik yokuşlara  hürce hissettiğim  ilk cumartesi. yakacık'tan seyrettiğim gök hiçbir şey hissetmeden bakmanın yaratılışla girintili olduğunu söyledi ikinci cumartesi. sanırım yüzler ve konuşulanlar zihnimde pek de kayda değer bir yer etmiyor üçüncü cumartesi. evet bir zamanlar her şeyin benliğimizle ilişkisi  daha farklıydı  her şey bir noktaya isabet ediyordu artık  böyle olmaması da  görünmeyen bir şeye isabet ediyor. dördüncü cumartesi. inandığım şeyler azalırsa ben kalırım, artarsa sen de kalırsın ikinci kısmın pek önemi yok  yazılmış kara kaidelerde. geçmeyen iz fark ettikçe orada geçen iz unutulduğunda yaşar  bir nokta  bütünselliğin temelidir ve beraberlik  hariçten bir şeydir  olur ya da olmaz beşinci cumartesi. herkese dair  yazılan şeylerin kısmi doğruluğuna tutunmak, ... hakkında şüpheci kaidelere inanmak kaygının haddi aşmasına neden oluyorsa eften sebeplerin boşluğu da  ruhu be...

Geceyi Beklerken

köşede bir esintiyi çağırıyor  gözleri parlak ela kaşları kaşmirden gökyüzü  elinde savurduğu gam küheylan her şeyiyle kendine bürüyor hayatı  bazen böyle  hissettirir yaşanan  beni acizliğe itiyor peşkeş çekilen dünya  sırtıma koca bir yük ve duman salındığı pencereden intihara atlıyor  her şeyiyle  böyle  hissettir dünden büyüdüm  yarından küçük bir buse çelenkleri boğan düğüm de çözülecek  bir gün güneş  tersinden doğacak  kelimenin eşiğindeyim Frank tamdan düşenin sığındığı gölgedeyim ama varlık, biliriz ki bundan çok değildir  varlık her şeyiyle absürt bir boşluktur bazen böyle hissettirir yamanan ikilemleri seviyorum  yaşamak başka bir şey değil  ah evet,  güdülenen mihmandar  hainliğe de bulaşabilir suya karışan zehir  öldürmeyebilir /biliyorum, hissetmeden avucumda tuttuğum şeyde  bilgiç bir tavır var  kendisi öyle değil güne karışan dünden başkası değil  avucuma bir kes...

Daha İyi Bir Gün

mavzerinden atom damlıyordu Gazanfer'in dimağına sokmuştu geçmişi kopçasıyla o geri döndüğünde gördüğü her şeye  tavaf ettiğinde ekseninde varlığının  sinesine düşen sevdiklerinin inkarından başka bir şey değildi  böyle olması gerekiyordu ya da gerekmiyordu gitmişti ve geride de bir şey kalmamıştı anlaşılan  yürüyüşü değişmiş  kokusu değişmiş  her şeyiyle dönüşmüştü o, önemi yoktu tırabzana dokunarak ilerliyordu gökyüzüne  dahası  her şeyden taşarak  istediğini yaşamaya varmaktı amacı  artık her şeyin nihayetinde  bir bokun olmadığını  yetmediğini  biliyordu damarları kabarıyordu koca ellerini yumruk yapıyordu kimi zaman gerek yoktu sadece yanlış olmadığını bilmeliydi kararlarının en azından buna inanmalıydı yüzlere değil  bunu biliyordu Gazanfer henüz altmış yaşına varmamıştı ömrü yeterse  güzel kitaplar bitirebilir güzel satırlar nakşedebilirdi binlerce gazete okuyabilir  binlerce kez göz kırpabilirdi elin...

OP 1

bunu biliyordum geçip giderken dimdik yokuşlara  hürce hissettiğim  ilk cumartesi. yakacık'tan seyrettiğim gök hiçbir şey hissetmeden bakmanın yaratılışla girintili olduğunu söyledi ikinci cumartesi. sanırım yüzler ve konuşulanlar zihnimde pek de kayda değer bir yer etmiyor üçüncü cumartesi. evet bir zamanlar her şeyin benliğimizle ilişkisi  daha farklıydı  her şey bir noktaya isabet ediyordu artık  böyle olmaması da  görünmeyen bir şeye isabet ediyor. dördüncü cumartesi. inandığım şeyler azalırsa ben kalırım, artarsa sen de kalırsın ikinci kısmın pek önemi yok  yazılmış kara kaidelerde. geçmeyen iz fark ettikçe orada geçen iz unutulduğunda yaşar  bir nokta  bütünselliğin temelidir ve beraberlik  hariçten bir şeydir  olur ya da olmaz beşinci cumartesi. herkese dair  yazılan şeylerin kısmi doğruluğuna tutunmak, ... hakkında şüpheci kaidelere inanmak kaygının haddi aşmasına neden oluyorsa eften sebeplerin boşluğu da  ruhu be...

Seninle Aynı

geldiğim yerde ölenin  şimdi önemi yok peki ne için yaşıyorum? geriye kalanlar için değil  tabii ki. hayatım  milisaniyeler içinde seni sevebilirim ama gergedan argümanı ve yabani teyakkuz buna  izin vermez.  çok umrumda evet çekildiğim an  gezegenden sürüldüm burada değildim. çok önceden  dudaklarımızda ekşi bir tat vardı  ince süngerler ve saz ve "yolda", gemiler tayfada ayrıca sonsuza kadar  yazacak gibiydik lakin yenildik. şimdi  görüyorsun  yeniden ısırıyorum dudaklarımı daha vahşi ve  şevk dolu burada korku yok. hey bunlar kim önemi yok. geldiğim yerde ölen  bana her şeyi  fısıldıyor, gayrısına inanmıyorum. seni çektiğim şimdiler bir sinema olabilirdi. istanbul'un ortasında  sineme bir mitralyöz  hedefleniyor. iyi olmak düşman edinmekten geçer, evet. geçmeli de.  ve en kötü gecede aklına gelen ilk şeyi  yap. en kötü gecede aklına gelen  ilk şeyi yapmazsan yapman için  daha kötü bir ...

Yıkım, Del Mar'dan Bir Mektup

1975; Yıkım. rastgeleliğin bütün sığ sıfatlarından  arınmak istiyordum tabii ki öylece durabilmenin hükümlerce sabitlenmiş derinliği olduğuna  inanırım hep düzlüğün sonunda yeni bir şey yok yıkımlar ve inşalar hep süregelmiştir burada yaşadığımız bu seyirde  boynumuzun borcu olan tek şey  bir şeyi tüm basitliğiyle yapabilmek işte burada önem yerini seyre bırakıyor tabii ya sen de önemlisin kapımı çaldın ve konuşmaya başladın o anda her şey önemini kaybetti dümendesin ve tayfayı çok düşünüyorsun  dümendesin ve belindeki silahla  bir ordunun başına geçebilirsin sadece o kaderde değilsin  o oyunda adın geçmiyor ama bence artık tayfanı adam etmelisin bu gidişle dalgalara yenik düşeceksin seni seviyorum ve biliyorum yapacağını  çünkü mecbur kalmadıkça  maalesef kendini tanımayacaksın hayatın ceylan beyliğini görüyorsun  sadece nasıl yanaşacağını bilmiyorsun işte kükreyen teamülü yarışın  çimlerin bulandırdığı nal sesleri onun için ya da ...

Harlanan Kahir Savı

milletin cebinde üç beş langırt bozuğu notunu verdim dünden razı ırgatın bozumu bağlar çelişiyor nallarla  bundan gayrısı müphem açlık kuşakları afrika  coğrafyanın bir de sıfır hükmü işte orada beyaz kanı taşıyan pak damarlarda ağzında kekre bir acı  her şeyi görmüş biliyor kurulan düzenekleri geleceğinde bir tek gecelerini tahmin edebiliyor  gündüzü ayyaş şimdilerde  düşlediği kırlangıçlar sadece o kanatlar ve gagalar yaşamın kendisine sırılsıklam bir put aramıyor hiç kimseyi  bozduğu yeminleri de hatırlamıyor ağzında kekre bir tat bilmiyor ve içmeye devam ediyor solgun benizlerden taşan imansızlık onu pek de endişelendirmiyor şiirde mizaç sahibi olmak boş bir çehreyi gezdirmekle aynı diyor  sanırım kırdığı kapıları, düzdüğü namluları kırdığı kemikleri  hepten değersiz görüyor  "sadece sağanak yağmurun  yere serilişini hatırlıyorum." kendi sokağında kimse onu bilmez  o öylece geçen bir gölgedir oysa her ikindi  gırtağındaki m...

Bitmesi Gün Yol

nedir benim Isfahan'daki işim  iç sesim bozgunu biliyor keskin bir dille doğradığım üç kesim ölü  benim Isfahan'da bir işim yok! çeltik tarlasına dalan süvarilerin dediği gibi aklımızda sadece koşmak vardı rüzgarla  atlar ölene, mahmuzlar parçalanana kadar sürmeliydi koşu  rüzgarla  isimleri ve yüzleri unutmak diyordu kaçmak evrenin bağrından, mananın zerkinden sanmaktan özellikle, sonrasında yanmaktan kuşların gölgelerini görebiliyorduk yönümüz belliydi atlarımız seri bir arkadaş; yüzlerin altına kadar bildiğini söylemişti. kalpteki her çarpanı gördüğünü. parmaklardaki her yasayı okuduğunu. onun için de mahmuzluyordum atımı kanatıyordum karnını, delik deşik  siyaha yakın kanlar akıtarak sürüyordum yolu durmadan  gözlerimiz korkudan yerinden fırlamak üzereydi, ey sevgili? dağıttığımız düzlüklerde giderken atlar ürkmedi bir kere olsun ruhumuz zırhlıydı  rüzgar kırsada göğsümüzü  ruhumuz dingin bir suda ilerleyen narin bir yelkenli gibiydi sess...

Gölgenin İzi

geleceğe bir mektup istinaf kalıntısı  çakır iki dalkavuk turu parkın sersem yankısında havlayan gece, kıpraşan gündüz güzeli  yardıma koşan yok bir şey  gardıma yeminler verdim yedi sene geçip gidiyor-san dım. yarın olacak mısın  benekli merdivenlerin trabzanına döktüğüm kurşun  ayağımda barut izleri boğazımdan aşağı boğum boğum yüzyıl  dışarıda sersem kar saçında kızıl bir papağan  tekrar ve tekrar yaşanan  diyagonal yana yardıma geliyorum çığırdım makiden burası maki, şurası da insanımın yüzünde pamuk tarlası  kuş çamı, çağla yaprakları bir tabur nehir akacak insanımın yüzünden  her sağanakta yüzler.. yanık benizli kırışık  birbirine girmiş deriden çatık yüzler  insanım. öfkeli, deli dolu insanım mukadderatın yüzdeki izahı. düşünüyorum tabii bunları ve süregelecek yangınları ihtimalleri ve yine yangınları  sürekli başa saran yankıları esmekse  bu yoldan geçiyormuş işte yüzyılın aşkı  köy, yerinde devrim! miş ö...

L. Kan Yerinde

L. ona Regina diye sesleniyordu yazdıkları başına bela olmadan önce  daha önce üç şehir değiştirmiş öylece yürüyemez gün yüzüne çıkamaz olmuştu  bunun kaçmaya şevkini artırdığını tutunmaya yetecek kadar fevri bir ruhu olduğunu  söyleyip duruyordu cehennemdeki atlar koşmaya devam ederken funk bazen de folk taşıyordu  ama hiçbirinde bulamıyordu Regina'yı Regina onun damarlarını titreten  asi bir ritimdi yüzündeki çiziklerin arasından taşan  kıymıkları göze batıyordu  çetin, kaypak, kaçak darmaduman  bazen de yapay bir adamdı L. çetin ceviz olduğunu düşünüyordu  bunun hiçbir halta yaramadığını da elinde atlar, tamir edilmesi gereken bir çatı  kavuşması gereken bir ölüm kalmıştı  "hey" demişti  " sence değdi mi? " hiçbir şeye tutunmadan savrulmuş bir yaşam  "hayır" dedim, "hiçbir zaman değmez." tutarlı bir gerçek, saf ve temiz. seyrettiği her şeyi  her şeyi.. yarışları, insanları sadece kaybetmeyi unutmak  öylece dal...

Öyleyse Kan Şaşırdı, Eureka!

gözlerimin parladığı yerdeyim burada geceyi cehenneme katıyorum üç sene önce de dağları denize döküyordum belki de doğrulup kendi yardıma bir gül koymalıyım evrak kanı yarmış bana aşktan yürüyorlar kırlangıç kulağımda dört nota fa, la, kef, hınç. kefenin yüz karası kara saplanmış kalmışım, sen sislerin de senden olduğunu zannederken ben hiçbir şeyle tümden sıyrıldığımda  henüz çok genç, çok diri ve yeterince serttim/sevgilim. bunu bilir kırklar, serüven ve üç küffar. efendiler üç beş hasım bulurlarmış kendilerine  gütmek için koca bulvarlarda sene altmışlar ve seksenler das kapitalle büyüyen zehirli küvetler seneler ve birkaç boğum idam yetiştim ve unuttum yetmişlerdeki hatipleri/aşk değil. birkaç fırtınaya tutunmak ve aslıma karışmaktı istediğim o yeni yetme yaşlarımın şimdiye öfkesini de unutmadan taşıyarak içimde  ben oldum, sen oldum, biz ve her şey oldum kendi kendime her şeyde hızlandım ve giderdim göz yamaçlarımı  bir yerde durmamak hep hareketle ilmek ilmek ö...

Gelecek Zaman Masalı; Ondan İki

ondan iki tane var demişti geriye kalan sağlam bir kıta olsa da ondan kalan yanları dayanılmazlığa öykünüyordu herkes bilir dayanılmaz olmak süslü bir geçmişi de ister benimle kedinin oynadığıydı dün üç beş kelam dinlediğim çoğunlukla sola baktığım üç beş el sıktığım bir kere sarıldığım kırlangıç görmek istediğim/ dünde hank'i öldürmemek ve geriye sadece üç beş kıta kadar şiir bırakmak vesaire idi düşündüğüm koynunda sakladığın sancak sana hiçbir fayda vermeyecek yel estiğinde zamanla birlikte senden kalacak olan üç, beş kişinin düşündüğü ortalama bir yankı. hırçın bir kalbe sahiptim her şeye sahiptim her şeye dahil aynı zamanda da her şeyden hariçtim aldığım, verdiğim nefesin benden olduğu yıllar kent de bendim, fırat da bendim mezopotamya da bendim yelin saçlarıma teker teker değdiği bendim dolu yıllardı gerçek dolu yıllar şimdilerde utanılası ne kaldı gerçekten geriye yıllar balyozundan sonra gerçekten geriye üç, beş dil ve şiir kaldı, gölgeler ve bulutlar kıtalar alındı, nefes...

Yeni Bir Yok Şey

bacakları titriyordu çaresiz bir trajedi insanın korkmadığı binlerce şey olmalı  yaşamak için  gerçekliğin yüz karası sesler duyuyorum kıvrak dillerden omurgasız cümleler nihayetimi biliyorum mrya. ben bunu bilmekle mükellef olduğumu  kanatlarımdan bağırıyorum bütün  mayhoş ışıltılara, gölgelere ve gize ya, sanrının o düşüncelerle gümbürdeyen uğultulara kurban edilmiş ömürsüz annem konuşuyor, konuşacak da  anadolu kokuyor gövdemin ardı kaç namlu saydığım, yelkenimde saklıdır. ilk önce Allah diyor annem ben de anne diyorum. bacakları titriyordu myra.  adın ne senin?  nereden, nereye geldin? amaçlarımı savurduğum yüzyılın nerede? ömür çeyrek asırdır bunu abimden öğrendim sırtımın ardında gözler var külfet dolu buğu  bunu kendim gördüm o anda  başladım büyümeksizin öğrenmeye  mary şimdi ikindilerde sela çok demode diyorlar kulak kesiliyorum falanca, falanca mezarlığa  çekildiğim gökyüzü şimdi müteessir uzandığım yatak berbat baktığım y...

Bombardıman

her yağmur kokusunu bırakıyor üzerimde estağfurullah demeyi öğrenmiş bir zenci karşılıklı bir esna değil bu  salıncak ve üzerine altın harflerle yazılmış nota yetememenin kendine susuzluğu canım hepsinin bedeli olduğunu tren yanaştığında götürdüğünü yanan tarafımı nota gideceğimi biliyorlar estağfurullah demeyi öğrenmiş bir zenci tıkanan özgürlük neyi çağrıştırabilir ki ben yanılgılarımda boğulurken  her şeyi bildiğimi gösteren okun isabet ettiği amaç raydan çıktı can sadece boğuş, boğuş kimse koşmayacak aşktan  hepsi biçilmiş kadavra artık hepsi palavra canım doğruya bilenen kurşunlar dahi yitirdi anlamını nefesim ıslak bir odun böğrüme  bu esnaların kültü  kalıyorum kalıyorum bu/ büyük ünlü! şaşırma her şeyi bitirdim kendime yetememenin kendine özgü bir tarafı da yok aslında ben aynıyım, sen aynı, geceler aynı  çıldırıyorum geceleri heç her başladığım şiiri intihar notuymuşcasına kürüyorum  ben, bana, ben.. her şey bitti her şey yolunda/ raydan çıkma...

eğriltemediği şadırvanda ölü bulunacak primat.

seher vakti etrafına bakınan sadece namlunun ucu namlunun ucuna bakan gözlerim içimde her şey çoktan hallolmuş geriye sadece sadece  çökmeden önceki son arayış kalmış son umut evet, girizgahta bir primat şadırvanı yumrukluyordu ufuktan atlılar görünüyordu hepsi kefenli tam teçhizat, cepleri dinamit dağın çevrelediği şehrin yarıklarından uçan bedeviler fırladı sonra zıpkın gibi  kefenlerin üzerine primat soluksuz yumruklarını indiriyordu hala her şeyden ancak bir şey yaparak  kurtuluyordu bu iki ordu her şeyden kurtulmak  her şeyden kurtulmak evet, şehrin en büyük avlusunda cumbayı sırtlayan direğe yaslanan üç değirmenci cigaralarını paylaşıyorlardı ufuktan on yedi bin kanatlı göründüğünde  en genç değirmenci dumanı öksürdü iş toprakta bitiyordu bilinirdi ki toprağı eşeleyen, ona direnen toprakla münasebet kuran  her kimse bereketlenirdi değirmenciye savaş açmak topraktan beslenen kanatlılar için ne idi? yaşamamayı, toprağın kendilerine küsmesini göze almışl...

Üç Kesim Kader

her şey nasıl da ölümsüz bugün bir yokuşta söyledim evrene hainlikten taşan fırtına sıkılmadan ölmeye diye kaldırdı vaiz şarap kadehini yok, seni anlamayacağım seni anlamadan ölmektir niyetim ben savaşırken hissetmiştim en son yaşadığımı bir saat geçip giden şu yola baktım her şey nasıl da ölümsüz içten içe söyledi vaiz her şeyden önce biraz tebessüm etmeli vaizin içinden yosma cümleler taşıyordu yüzümde kırk ırkın izi taşıyorum herkese, varlığa bir öfkeyim yok, hayır geri dönmekte ne şer var ne hayır ileri bakmakta gözler utangaç kaldırımlar berrak, aşk uzak mühimmat dolu ağzına kadar ağzıma kadar intihar süsü vaiz konuşuyor önünüzdeki yokuşlar dimdik hayatınızda böylesini hiç görmediniz bu size bir armağan vaize içim ısınıyor şimdi hak ediyor çırpınmadan ölmeyi çile yeni bir kavrama gebe kalıyor cami avlusuna yeni bir düş asılacak garsoniyerden çaldığım baretta soğuk bir namlu, titrek bir el patlamaya hazır bir mermi çirkef bir gülüş varlığa vaizin bir gözü daha önce fark etmediği t...